- Batı Avrupa’da totalitarizmin doruk noktası olan 1930’lar ve 1940’ların ürünü Nasyonal Sosyalizm ve İtalyan Faşizmi yalnızca popülist değil, aynı zamanda ırkçılığı, şiddetin yüceltilmesini ve radikal lider ilkesini de barındıran kurumlar olmuşlardır. Hitler’i ve 1940 yılında Fransa’da Vichy hükumetinin lideri Mareşal Petain’i iktidara getiren halkı temsil eden meşru meclisler olduğu için savaş sonrasında kontrol ve denge mekanizmaları güçlendirilmiş, anayasa mahkemesi gibi seçmene karşı sorumlu olmayan kurumlar, demokrasinin korunmasından sorumlu kılınmıştır. Bu şekilde güçlendirilmiş olan demokrasi, diktatörlükleri yıkıp, liberal demokrasiye geçen hemen her ülkede benimsenmiştir: 1970’lerde İber Yarımadası’nda, sonra Orta Avrupa’da ve en son Doğu Avrupa’da olduğu gibi.
- Refah devletinin küçülmesi, alınan göçler ve ekonomik kriz sonucu Avrupa, 1970’lerin ortalarından başlayarak popülist aktörler karşısında savunmasız kaldı. Bir görüşe göre Avrupa’da faşizm ve popülist siyasetler etnik köklere ya da kültüre bağlılıktan değil, işini, aşını, güvenliğini kaybetme telaşından güçleniyordu. Yükselen popülist liderler, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, radikal dincilik, küreselleşme karşıtlığı gibi ilkel akımların popülerleşmesi toplumsal gerilemenin göstergeleriydi. Siyasal hareketlerin ağırlık noktası milli aidiyet boyutuna, güvenlik vaadine ve geçmiş zamanların parıltısının yeniden teminine kayıyordu.
- Popülizmin beslendiği en güçlü damar anti-küreselleşmecilik ve milliyetçilik düşünceleriydi. Trump “Önce Amerika” gibi popülist sloganlar üretirken, ülkenin temellerini yerinden oynatabilecek bazı politikaları da uygulamaya koyuyor. ABD Başkanı için güvenlik meselesi, popülizmi en ileri noktalara kadar götürebileceği bir araç.
- Batı dünyasında sağda yeni partiler ve popülist liderler yükseliyor. Popülist söylemlerin ve sağ hareketlerin yükselişi anti-İslam, anti-terörist, anti-yabancı, anti-göçmen duyguların üzerine inşa ediliyor.
- Demokrasi geçmişi çok eski olan ülkelerde bile antidemokratik bazı uygulamalara kapı açan popülizmin toplumda giderek daha fazla karşılık bulduğu görülüyor. Fransa’da Jean-Marie Le Pen yıllarca anti-semitik ve aşırı sağı savunan söylemleri ile marjinal bir hareket olarak kalmıştı. Kızı Marine Le Pen, 2011’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan iki adaydan biri olmuş, 2017 başkanlık seçimlerinde ikinci turda seçimi kaybetmiş ama oyların da %35’ini toplamıştı.
- Popülizm her zaman milliyetçiliğin veya etnik şovenizmin bir formu değildir.
ABD Başkanı, anti-göçmen, anti-İslam, anti-küreselleşmecilik, anti-semitik, anti-terörist, anti-yabancı, İber Yarımadası, İtalyan faşizmi, Jean-Marie Le Pen, liberal demokrasi, Mareşal Petain, Marine Le Pen, Milliyetçilik, Nasyonal Sosyalizm, Önce Amerika, Popülist lider, Popülist liderler, Popülist söylemler, popülizm, Trump, Vichy hükumeti
Leave A Reply