Şubat 1917’de Çarlık kurumunun çöküşü, Rusya’da tüm Müslümanlar tarafından özgürlüğe kavuşulan gün olarak kutlandı. Oysa muhafazakar ya da solcu tüm Ruslar İslamiyet’i gerici bir din, Müslümanları feodal bir toplum, çiftçileri de hala hayvanlar gibi yaşayan geri kalmış insanlar olarak görüyorlardı. Bolşevikler de aynı düşünceyi paylaşıyorlardı, ama göstermeye çekiniyorlardı, çünkü daha iktidarda değillerdi (1).

Kolonyalizm, modernleşmeyi temel ilke olarak algılar ve Avrupalı olmayan bütün ulusları Öteki olarak görür. Ötekini ele geçirme politikasını evrensel ilerleme bağlamında modernleşme ile bağdaştırır.
Kolonyal bakış açısı, kendinden olmayanı ötekileştirir ve ötekileştirdiğini de baskı altında ezik bir biçimde yaşamaya zorlar. Kolonileştirilmiş ülkenin bireyleri artık birey olma özelliğini kaybetmiştir. Batı, insanları hem ötekileştirir hem de nesne konumuna sokar. Onlar birey değil artık “şey”dir. Kolonileştirilmiş halklar sadece emekleri başkaları tarafından sömürülen değil, kültürel özgürlükleri katledilen ve bu yüzden ruhlarında aşağılık kompleksi oluşan insanlar olarak tanımlanır. Aime Cesaire bu durumu Kolonileşme = Şeyleşme olarak ifade eder (2). Şeyleşme bir anlamda kolonileştirilmiş kişinin bir nesneye ya da bir üretim aracına indirgenmesidir.
Ernst Renan, ırkçı ideolojilerini mantıklı bulur ve gerekli olduğunu vurgular:
“Doğa bir işçi ırkını, kol işçiliği konusunda harika bir ustalığa ve neredeyse hiçbir onur duygusuna sahip olmayan Çinli ırkını yarattı; toprağı işleyen bir çiftçi ırkı Zenciler…; bir efendiler ve askerler sınıfı, Avrupalı ırk. Bizim işçilerimizin isyan etmelerine yol açan hayat düzeyinde bir Çinli ya da Fellah mutlu olacaktır, çünkü bunlar askeri bir yaratık olma imkanından zerre kadar nasiplenmemişlerdir. Bırakın her ırk hangi görev için yaratıldıysa onu yapsın, böylece her şey yoluna girecektir.” (3).
Şarkiyatçılar, yıllarca Şark hakkında konuşmuşlar, metinler çevirmişler, uygarlıkları, dinleri, hanedanları, kültürleri, zihniyetleri hakkında açıklamalarda bulunmuşlardır. Şarkiyatçılar, bu kültürel, zamansal, coğrafi uzaklığı çoğunlukla derinlik, gizlilik, cinsel vaat eğretilemeleriyle dile getirmişlerdir. “Doğulu gelinin peçesi” ya da “akıl sır ermez Doğu” gibi söylemler Batılı dile yerleşmiştir (4).
Şark’ın Batı’da/Avrupa’da bıraktığı izlenim daha çok Şarklının ezikliği ve kolay ele geçirilebilirliği olmuştur (5).
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Orta Asya Tarih ve Uygarlık, Jean-Paul Roux, Kabalcı Yayınevi, 2006. Sayfa 409.
(2) Uwe Timm’in Morenga Romanı Örneğinde Alman Edebiyatında Postkolonyalizm, Zennube Şahin Yılmaz, Akçağ Yayınları, 2017. Sayfa 52.
(3) A.g.e., sayfa 53.
(4) A.g.e., sayfa 57.
(5) A.g.e., sayfa 62.


Leave A Reply