- Bizans, Yunan ve Roma kültürünü, eğitimini korumuş ve içselleştirmişti. Devletlerinin kurucusu olarak İmparator Augustus’u görürlerdi. Son dönemlere gelinceye kadar kendilerine “Romalı”, imparatorlarına da ‘Romalıların hükümdarı’ dediler. Bizdeki Rum sözü de oradan kaynaklanıyor.
- Bizans Roma hukukunu ve devlet organizasyonunu, Helenistik kültürü devralmış ve buna daha da kuvvetli bir idari gücü eklemiştir: Hıristiyanlık.
- Hellenistik dönemde hükümdar babadır, halkın kurtarıcısıdır.
- Pagan Roma’da imparator Apollo veya Jüpiter, veya Herkül ile aynılaştırılan tanrısal bir kişilik idi.
- Bizans’ta I. Konstantin döneminden başlayarak imparator başkomutan, en büyük kanun koyucu ve hakim, Tanrı’nın yeryüzündeki tek temsilcisi, dini ve siyasi tek otoritedir. Hıristiyan hükümdar gücünün kaynağı olarak Hıristiyan Tanrı’yı gösterir. Tanrı’dan aldığı ilham ve yönlendirme ile hüküm sürer. Paraların üzerinde Konstantin’in resmi profildendir ve gözleri yukarı bakar, cennetten direktif bekler. Tebaası onun kölesidir. Kilise, imparatorluk kurumunun vesayeti altındadır. İmparatorlar, zaman zaman patrikleri hapsetmiş, sürgüne göndermiş ve cezalandırmışlar, neden göstermeksizin görevlerinden almışlardır.

İsa’dan sapkınlıkların mahkum edildiği bir kitap hazırlatma emrini alan İmparator Aleksios Komnenos. Papalık Kitaplığı, Vatikan.
Fotoğraf: İstanbul İmparatorluklar Şehri, Stefanos Yerasimos, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 2000.
- Basileus, Bizans imparatorlarının resmi ünvanıydı. Herakleios zamanında (610-641) Roma İmparatorluğu’ndan miras kalan ünvanlar bırakılarak, halkın benimsemiş olduğu Yunanca Basileus ünvanı resmileşti.
- Eski Roma devrindeki imparatorların Pagan dinlerin de başı oluşu gibi, Bizans İmparatorları da hem kilisenin hem de devletin başıydı. Kendileri tanrısal değildiler ama İsa’nın / Tanrı’nın baş temsilcileri sayılırlardı, Tanrı’nın görünen temsilcileriydiler.
- Bizans imparatoru Tanrı tarafından seçilmiş ve Roma imparatorlarının halefi olmakla yeryüzündeki tek meşru imparatordur. Bir zamanlar Roma toprağı olup da sonradan Hıristiyan Kilisesi’ne bağlanan bütün ülkeler, Bizans imparatorlarının gözünde ebedi ve tartışılmaz bir biçimde kendi mülkleriydi. Bağımsızlık, imparatorluk karşısında onunla eşit bir konumda bulunmak anlamına gelmiyordu. Bizans İmparatorluğu, yeryüzünün tek meşru imparatorluğuydu ve diğer bütün ülkelerden, bu ülkeler imparatorluktan daha güçlü hale gelseler bile, daha yukarda bir konumdaydı. Bağımsız ülkelerin yöneticileri Konstantinopolis’te kendilerine verilmiş olan Bizans saray ünvanlarını gururla kullanırlardı. Ortaçağ devletler hiyerarşisinde Bizans imparatoru en tepedeydi. 800 yılında Papa eliyle Şarlman’ın imparator olarak taç giymesi, Bizans devletler hiyerarşisine indirilen en ağır darbe olmuştu. Bu gelişme Konstantinopolis’te önce Bizans imparatorunun doğal hakkının gaspı olarak görülmüş, 812’de Şarlman’ın imparatorluk statüsü kabul edilerek taviz verilmişti. Şarlman’dan sonraki Batı imparatorları, kendi statülerinin kökenini Roma’ya dayandırmaya çalışarak Bizans imparatoru ile açıkça ters düştüler. Devletler hiyerarşisinde düzen 10. yüzyılda Bulgar Çarı Symeon’un (893-927) Romalıların Basileus’u olma talebi ile bir kez daha sarsıldı. 927’de Symeon’un oğlu Peter bir Bizans prensesi ile evlendirilerek Bulgarların Basileusu ünvanı verildi. Bu ünvan ile Bulgaristan, devletler hiyerarşisinde önemli ölçüde yükselmiş oldu. 14.yüzyılda Sırp hükümdarı Stephan Duşan (1331-1355) da bir Sırp-Yunan imparatorluğu kurarak Bizans’ın yerine geçmek amacıyla savaşlar açmıştı. Bizans başka imparatorlukların varlığını, son anına dek kabul etmedi.

İmparator III. Nikeforos Botaneiates (1078-1081) ve çevresinde saray ileri gelenleri. Tahtın arkasında Gerçek ve Adalet figürleri. Paris, Bibliothéque Nationale de France.
Fotoğraf: İstanbul İmparatorluklar Şehri, Stefanos Yerasimos, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 2000.
- İmparatorluk makamı ile Kilise’nin bölünmez bir bütün meydana getirmesi fikri, Petrus’un Birinci Mektubu’ndaki “Tanrı’dan korkun ve imparatora hürmet edin” sözlerine dayandırılıyordu. Burada imparatorlar değil, imparator deniyordu. Bazı Hıristiyanların imparator ünvanına sahip çıkması, eşyanın nizamına ve kanuna aykırı düşmekteydi. Nasıl tek bir Tanrı varsa, tek bir mutlak hükümdar vardır, anlayışı geçerliydi.
- 1261 yılında VIII. Mikhael Paleologos’un Cenova ile yaptığı antlaşma ilk gerçek antlaşma olmuştur. Bundan önce yabancılarla olan yazılı belgeler yalnızca Bizans imparatoru tarafından imzalanmıştı. İmparatorluk açısından küçültücü bile olsa antlaşma, imparatorun ihsan ettiği bir imtiyaz formunda hazırlanır, Bizans’ın ödeyeceği haraç bir armağan olarak gösterilirdi.
- Yabancı hükümdarlara verilen ünvan ve alametler, tasvir ve yazılar da aynı düşünce tarzını yansıtırdı. Bizans imparatoru başında ayla ile, yanındaki kral aylasız betimlenir; imparatorun elinde sancak verken kral sadece bir haç tutar; imparator gösterişli, kral sade bir giysi iledir; imparatorun ad ve ünvanları kırmızı ile yazılırken kralınkiler mavi ile yazılır.
- Yazışmalarda bazı hükümdarlara yalnızca bir sıfatla, bazılarına iki veya üç sıfatla hitap edilir, bazıları için hiç ünvan kullanılmazdı. Bazı hükümdarlar imparatorun”dostu” idi (Mısır, İngiltere, Hindistan). Daha büyük bir paye imparatorun manevi akrabası olmaktı. Bulgaristan, Ermenistan, Alanların (Doğu İranlılar)hükümdarlarına imparatorun “oğulları”; Alman ve Fransız krallarına imparatorun “kardeşleri” diye hitap edilirdi.
- En yüce hükümdar ünvanının sahibi ve en eski Hıristiyan imparatorluğunun başı olarak Bizans imparatoru, krallar ailesinin reisi, bütün Hıristiyan halkların babasıydı. Hükümdarlar hiyerarşisi, aynı zamanda devletler hiyerarşisiydi. Bir hükümdarın itibarının artmasıyla ünvanları ve manevi akrabalığın derecesi de değişirdi.
- Yabancı ülkelerin temsilcileri, yabancı ülkelerin hükümdarları, tıpkı Bizans saray erkanı gibi, imparator tahtta otururken onun huzurunda ayakta durmak zorundaydılar. Nadiren oturmalarına izin verildiğinde ise imparatora göre çok daha alçak bir yerde otururlardı. (Bu tutumun hala aynı etkiyi yarattığını yakın tarihimizden biliyoruz.)
- Bir kurumun eski çağlara dayanan statüsüne hürmet, ortaçağ insanının derinlerine kök salmıştı, reddetmeleri mümkün değildi.
Aleksios Komnenos, Basileus, Bizans, Bizans İmparatorluğu, Bulgar Çarı Symeon, III. Nikeforos Botaneiates, İmparator Augustus, Papalık Kitaplığı, Petrus’un Birinci Mektubu, Rum, Stephan Duşan, Vatikan
Leave A Reply