Bu yıl Nisan ve Temmuz aylarında iki Pasternak kitabı yayımlandı. Ben de 1998 yılından beri ara verdiğim Pasternak okumama bunlarla devam etmek istedim. Pasternak ile tanışmam MGM sayesinde olmuştu. Doktor Jivago’nun önce filmini görmüş, romanı çok sonra okumuştum.
Bu yıl YKY İnsanlar ve Haller adlı özyaşamöyküsünü, Can Yayınları ise Erken Trenlerde adlı seçme şiirlerini yayımladı.

Boris Pasternak’ın babası Post Empresyonist ressam Leonid Osipoviç Pasternak (1862-1945)’ın bir tablosu.
İnsanlar ve Haller’de Boris Pasternak, “şahsi ve özel olan şeylerden uzak durup önemli ve genel olan şeylerle sınırlı kalmayı seçtiğini” söylüyor. Ama, küçükten beri mistisizme ve batıl inanca eğilimli olduğunu, taşralılığa heves duyduğunu, altı, yedi, sekiz kez intiharın kıyısına geldiğini de okurla paylaşıyor.
1890-1960 yılları arasında yaşayan Boris Pasternak sırasıyla 1905 devrimini, Birinci Dünya Savaşı’nı, 1917 devrimini, İkinci Dünya Savaşını yaşamış bir kişiydi. Ancak çocukken attan düşerek ayağını kırması ve ayağın yanlış kaynaması onu bütün celplerde askerlik hizmetinden kurtarmıştır.
Babası ünlü bir ressam, annesi piyanist. Okul öncesi eğitimi ile annesi ve eve gelen özel öğretmen ilgileniyor.
Maksim Gorki, Rainer Maria Rilke, Andrey Belıy, Lev Tolstoy, Aleksandr Skriabin, Vladimir Mayakovskİ, Sergey Tretyakov, Anna Ahmatova, Sergey Yesenin, İlya Ehrenburg çeşitli vesilelerle hayatına giren kişilerden bazıları.
Babası ile Skriabin’in dostluğu, onu besteciye hayran bırakıyor, onun gibi besteci olma hayali ile müziğe gönül veriyor. Ancak piyanoyu zar zor çalabildiğini, notaları bulmakta güçlük çektiğini, müzik kulağı olmadığını, çalınan notanın perdesini tahmin edemediğini görünce altı yıllık müzik çalışmasını bırakıyor. Yaylıların tınılarının kendisini rahatsız ettiğinden bahsediyor.
Babası ile Skriabin’in yaşam, sanat, iyilik, kötülük, Tolstoy, Nietzschecilik hakkında yaptıkları tartışmalara tanık oluyor.
Babasının Tolstoy’un Diriliş romanı için illüstrasyonlar yaptığını, Yasnaya Polyana’ya gidip geldiğini yazıyor. Tolstoy Astapov istasyonunda öldüğü zaman tegrafla babasını oraya, Tolstoy’un resmini yapmak üzere çağırdıklarında Boris Pasternak da babası ile gidiyor. İfadeden, babasının Tolstoy’un eşi ile de yakın olduğunu anlıyoruz.
Boris Pasternak, Rilke’nin şiirlerine çok hayran. “Çevirmenler, söylenen şeyin havasını değil, anlamı yeniden üretmeye alışıktır, fakat Rilke’de bütün her şey o havada saklıdır”diyor ve şiirlerini Rusçaya çeviriyor. Gürcü şiirinin de ilk çevirmenlerinden biri oluyor. Rilke’nin şiirlerinden yaptığı çevirilerden örnekler de var İnsanlar ve Haller’de. Martin Amis, Görüş Evi’nde “Pasternak yazar olarak susturulunca çeviriye yönelmişti” diye yazmış. Yine Martin Amis, aynı eserinde, “on dokuzuncu yüzyıl Rus aristokratlarının belki bir düzine Rusça kelime bildiği” ile alay ediyor ama burada durum öyle değil tabii.
Belıy, Tretyakov, Yesenin ve Ehrenburg’dan çok olumlu söz etmesine rağmen, birbirine düşman iki ayrı fütürist grup içinde yer aldığı Mayakovski’ye dair görüşleri olumsuz. Türk okurun Nazım Hikmet ile bağlantılı olarak yakından tanıdığı Mayakovski ile ilgili çok bilgi var İnsanlar ve Haller’de. Bu kitap, sadece Boris Pasternak ile ilgilenenleri değil, dönemin kaosu, gelişmeleri ve bir çok ünlü hakkında verdiği bilgilerle herkesi ilgilendirebilecek özellikte.
Boris Pasternak, 1907 yılından sonra Moskova’nın St. Petersburg ile kültür alanında yarışmaya başladığı bir ortamda bulunuyor. Ailesiyle birlikte Berlin’de yaşıyor. Moskova’da üniversitede felsefe okuyor. Üstün başarılı öğrencilerin yollandığı Marburg Üniversitesi’nde bir dönem okuyor. Bu üniversiteye gidişini “başarılı olduğum için” demeden çok zarif bir şekilde yazıyor. Bu sırada Almanya’dan İtalya’ya geçiyor, Venedik ve Floransa’yı geziyor. İki kez evleniyor, iki oğlu oluyor.
1935 yazında Paris’e antifaşist kongreye gönderiliyor. Stalin’e yazdığı mektup ile Ahmatova’nın kocasının ve oğlunun kurtulmasını sağlıyor. Ama 1945-1955 yılları arasında yazdığı Doktor Jivago adlı romanı SSCB’de sansüre takılıyor, hatta Sovyet hükümeti kitabın İtalya’da basılmasını önlemeye çalışıyor fakat İtalya’daki yayınevi kitabı yayımlıyor. Eser çok kısa zamanda dünya dillerine çevriliyor. 1958’de Nobel Edebiyat Ödülü Boris Pasternak’a veriliyor ama ödülü reddetmek zorunda kalıyor, sürgüne gönderiliyor. Ama cenazesine binlerce kişi katılıyor.
1960 yılında akciğer kanserinden, Moskova yakınlarındaki Peredelkino’da öldüğü daça bugün müze.
Leave A Reply