- Her türden kavram, artık sanatın özü oluyor. Sanat bugün bir eylem.
- Genellikle muhafazakar beğeniye sahip seçkinler tarafından belirlenen standartlara meydan okuyan; form ve içerik bakımından, toplumsal ve politik bakımdan devrimci olan Postmodern sanatın en belirleyici akımı Kavramsal Sanat.
- Devrimci olma ile ilgili: dünyaya bakışımızı yenilemek ve yeni anlam bulmak arzusu belki en kısa tarifi olabilir. Totaliter devletler Soyut Sanat, Gerçeküstücülük gibi akımlardan nefret etmiş, bunlara yoz sanat adını vermişler, avangard sanattan daima korkmuşlardır. Korkmalarının nedeni kısmen bu tür sanatın bireysellikle ilgili olması, bireysel bakış açısını yansıtmasıdır. Onlar ise insanların aynı şeyi düşünmesini, gerçekliğe tek şekilde bakmalarını sağlayarak beyin yıkamak isterler. Sanatsal ifade kontrol edildiğinde insanların iç hayatının da kontrol edilebileceğini bilirler. Oysa zamanla eski görme biçimleri bayatlar ve yeni görme biçimleri kaçınılmaz olur. Kavramsal ve deneysel olan sanat da elbette bu kategoride yer alır.
- Hazır nesne kavramını hayatın bütününe yayan Marcel Duchamp’tan beri var olan düşüncenin yapıta üstünlüğüne dayalı, 1960’lı yılların ortalarında gelişen bu akım, kavramsal fikirlere ağırlık veren bilgisel bir sanat hareketidir. Kavramsal Sanat’ın düşünsel temellerini Duchamp atmıştır. Aslında Kavramsal Sanat’ın ya da Neo Avangard olarak nitelendirilen tüm ifade biçimlerinin düşünsel kapsamı ona dayanır. Duchamp, yaratıcılık olgusunun tarifini değiştirmiş, sanatın beceri ve yeteneğe dayanması gerektiği yolundaki inanışı sarsmış, sanatsal beğeniyi şekillendiren etkenleri sorgulamış, kavram ve anlamın plastik biçimin önüne geçmesini önermiş, düşünsel deneyimin önem kazanmasına öncülük etmiştir. Biçimci Modernist avangard geleneğin karşısına, avangard içinde daha avangard ve Postmodern öncesi Postmodern tavrı sergilemiş, böylece 1960’ların hemen tüm akımlarını etkilemiştir.
- Duchamp sonrası, Kavramsallık öncesi üretimlere baktığımızda Robert Rauschenberg, Yves Klein (1928-1962), Arman ve Piero Manzoni’den (1933-1963) özellikle bahsetmemiz gerekir. Rauschenberg’in 1953 yılında Willem de Kooning’in bir desenini 40 adet silgi tüketerek silmesi; Yves Klein’ın boşluğu elle tutulur hale getirmek adına boş galeriyi sergilemesi; 1960 yılında Yeni Gerçekçi sanatçı Arman’ın aynı galeriyi atıklarla doldurması; Piero Manzoni’nin Sanatçının Soluğu (1960), Sanatçının Dışkısı (1961) Kavramsalcı eğilimler gösteren yapıtlar olmuştur. Sanatçının tepkisel tavrı, yapıtın içeriği haline gelmeye başlamıştır.

Saf Pigment (PIG 1), Yves Klein, 1957. Koyu mavi kuru toz pigmentten yapılmış olan eserin yeniden yapımı Sabancı Müzesi’nde ZERO sergisinde izlenebiliyordu.
Klein’ın eserlerinde yönlendirici prensipler veya kısıtlayıcı, figüratif ögeler yoktur. Bu, Klein’a göre, en büyük özgürlüktür ve izleyicinin kendi algısını tecrübe etmesine olanak sağlar.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu

Achrome , Piero Manzoni, 1959-62. Ahşap üzerine pamuk.
Manzoni, hem malzeme hem kavram açısından sanat objesinin doğasına meydan okudu. Geleneksel sanat eserinin sınırlarını aşan, ölçülemeyen ve sonsuz olanın peşinden gitti. Pek çok eserinde kullandığı beyaz renk, Manzoni için hem bir keşif, hem de Yves Klein’ın tek renk felsefesine bir karşı çıkışı temsil ediyordu. Bu karşı çıkışı , hiçliğin ifadesi olan dolayısıyla renk olma niteliği taşımayan beyaz ile yapıyordu. Manzoni’nin benimsediği şekliyle beyaz, izleyiciye sonsuz anlamlar sunma imkanı taşıyordu. Fırça ya da boyanın hüküm sürmediği yepyeni bir resmi de gündeme getiriyordu.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
Leave A Reply