- Kavramsalcılar, sanat yapıtının alınıp satılmasını ve bu alandaki spekülasyonu eleştirirler. Bu nedenle kavramsal sanatçıların yapıtlarının çoğu bir ticari emtia haline dönüştürülememektedir.
- Kavramsal sanatçılar arasındaki ortak yön, seyredilmek için bir eser üretmek istememeleridir.
- Yapıtlarıyla kavramlar ve analizler öneren bu sanatçılar, seyirciyi bunları anlamaya, çözmeye, kendi düşüncesiyle tamamlamaya çağırırlar.

ArtInternational 2015’te sergilenen İspanyol sanatçı Sabrina Amrani’nin işi, seyirciyi ve mekanı görüntüye de dahil ediyor.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
- Kavramsal sanat akla seslenir. Kavram, biçim üzerinde öncelik hakkına sahiptir.
- Sanat olgusunu yalnızca sanat yapıtıyla sınırlamayan, onu geniş bir kavram olarak ele alan sanatçıların büyük bölümü Amerikalıdır.
- Hasan Bülent Kahraman, Kavram Sanatı (consept art) ve Kavramsalcı Sanat (conceptual art) arasında fark olduğunu; Joseph Kosuth’un kurucusu olduğu Kavram Sanatı’nın sadece sözcüklerle ve dille ilişkili olduğunu, Kavramsalcı Sanat’ın genel bir deyim olduğunu, bütün Çağdaş/güncel sanata bu adın verilebileceğini söyler.
- Joseph Kosuth (1938-), ABD’de 1960’larda bir nesnenin kendisi, görüntüsü ve dilsel anlamı arasındaki ilişkiyi sorgularken İngiltere’de Art and Language (Sanat ve Dil) grubu vardır. Soru şuydu: dil bir sanat nesnesi olabilir mi? Sanat yapıtının gerçekle olan ilişkisini sınamak istiyorlardı. Gerçek nerededir, doğada mı, zihnimizde mi, görüntülerde mi, dilde mi?
- Joseph Kosuth kariyerinin başlangıcında resim ve heykel alanlarında çalışmış, bu gibi disiplinlerin kişiyi sınırladığını keşfetmişti. Kosuth, bireyselliğin gelenekten üstün olduğunu öne sürerek, yeni bir sorgulayışın gerektiğini düşündü. Sanatın anlamının saklı olması gerektiğini, sanat eserinin doğrudan görülmeyen bir anlam taşıması gerektiğine inandı.
- Kosuth, anlam ve hiçbir şey gibi kelimelerin tanımlarını içeren fotokopi bir sözlük çıkarmış; başka bir sanatçı da alıcının talebi üzerine yapılan sipariş sanat eserleri üretmiştir.
- Düşünce, dil ve imge ilişkisine odaklanmış olan Kosuth, 1966’dan beri yaptığı bütün çalışmalarını “düşünce olarak sanat düşüncesi” başlığı altında toplamıştır.
- Kendisinin değerli bir nesneyle ilişkili olmayan, dekoratif olmayan ve olabildiğince çok insanla ilişki kurma amacı taşıyan yapıtlar ürettiğini söyler.
- Kosuth, sanatı Duchamp öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayırır; artık sanat değil sanat felsefesi yapmanın mümkün olduğunu belirtir.

Joseph Kosuth, Bir ve Üç Sandalye, 1965.
Bu yapıtta, ahşap bir sandalye, sandalyenin fotoğrafı ve sandalye sözcüğünün sözlükten alınmış tanımı bulunmaktadır.
Kosuth, ABD’de ve İngiltere’de eş anlamlı ve paralellik gösteren çalışmalar gerçekleştirmiş ve sergilemiştir. Yukarıdaki yapıtın tabure ile uygulanmışı buna bir örnektir.
Sanatçı yukarıdaki ve benzeri uygulamalarından sonra sanat dilinin analiziyle ilgilenmeye koyulmuştur.
Joseph Kosuth, sanatla ilgilenmeye devam etme nedenini, sanatı her şeyden önce dilsel araçlardan biri sayması olarak açıklamıştır.
Kosuth, görsel algıdan dile, dilden kavrama uzanan zihinsel süreçlerin ardındaki dinamikleri irdelemiş, sanatın doğasını sorguladığı yapıtlarıyla izleyiciyi felsefi bir sürece ortak etmiştir.
Kosuth, sanatın en büyük düşmanının pazar olduğunu, koleksiyoncuların uyguladığı baskının, yaratım sürecini olumsuz etkilediğini ifade eder.
Fotoğraf:www.mynet.com
- Kavram, bir eleştiri aracı olarak da sıklıkla kullanılmıştır. Kavramsal Sanatın bu haline Sorgulama Sanatı (Interrogating Art) adı verilir. En ünlü temsilcisi olan Daniel Buren (1938-), 1960’ların ortalarından itibaren 8.7 cm genişliğinde farklı renklerde, düşey paralel bantları farklı mekanlarda kullanmıştır. Bu çizgiler herhangi bir düşünceyi çağrıştıracak simgesel bir nitelik taşımaz. Bu strüktür bir tablo değildir, yalnızca görsel bir olgudur. İzlenenin, rastlantısal bir şey olmadığı, tasarlanarak gerçekleştirildiği bellidir. Bu paralel çizgiler tüm değerleri bir kenara itmekte ve yalnızca yüzeyi vurgulamaktadır. Sanatın işlevi ve sanatın doğası sorgulanmaktadır. Sanatçı, müze dışındaki sergilemeleriyle de müzenin bir kültür kurumu olarak rolünü sorgular.

Daniel Buren, İkinci Uluslararası İstanbul Bienali, 1989, Süleymaniye İmareti Avlusu.
Fotoğraf:1960 Sonrası Sanat, Semra Germaner, Kabalcı Yayınevi, 1997.
Leave A Reply