Kocalar öldüğünde kadınların da bir yarısı ölü sayılır. Bu yüzden yarısı ölmüş bir kadın nasıl acı çekebilir? (1) fikri Hindularda güçlüdür.
“Stri-dharma’daki Brahman geleneğine göre, bir dulun iki seçeneği vardır: kocasının ölüm ateşinin üzerine yatarak sati’ye başvurmak ya da nefsine hakim olup, ömrünün sonuna kadar kocasının ruhuna dua etmek. Bazı durumlarda, aile izin verirse kocasının erkek kardeşiyle evlenir.” (2). Yakın geçmişte bir dulun evlenebileceği yönünde yeni bir ayet ortaya çıkmış (3).
Bir Sanskrit metnine göre, bir kadın dul kalınca kafası kazınır, süslerinden arınır ve ömrünün sonuna kadar yas tutar. Cinsel isteğini artıracak ‘sıcak’ yemek (baharatlı, kızartma, tatlı gibi) yemeyi bırakıp orucuna dikkat eder. Kendisi uğursuz olduğu için (kocasının ölümüne yol açtığı düşüncesinden), uğurlu törenlerden uzak durması gerekir, dini gerekliliklerden dolayı bir daha asla evlenmez ve kocasının anısına ömrünü adayarak sadık kalır. Evlenmeyi düşünmesi bile günahtır. Dul bir kadın ceviz yaprağı çiğnemez, koku sürmez, çiçek ya da takı takmaz, renkli elbise giymez, iki öğün beslenmez, tek öğününü de bronz kaplarda yiyemez, göz boyası süremez; sadece beyaz bir örtüye sarılırlar, duygu ve öfkelerini içlerine gömerler. Dul kalmanın, geçmişteki günahkar yaşamın bir bedeli olduğuna inanılır (4). Dul kalmadan önceki hayatın hatırlanması da günah sayılır (5).
İnanca göre eğer dul kadın saçını tıraş etmezse, saçını ıslatan her su tanesi, saçındaki tellerin sayısı kadar kocasının ruhunu kirletir (6).
Dulluk geçmişteki günahkar hayatın bir cezasıdır. Kocanın ölümünün kefaretini ödemek için sürekli dua etme zorunluluğu aynı zamanda kadına teselli olur (7).
Adetlere göre yabancılarla yolda beraber yürümek günah sayılır (8).
Sarındıkları beyaz uzun kumaşlar, dul erkek ve kadınlar tarafından giyilen üniformalardı. Kadınlar buna yine de sari derler (9).
Dul kadınlar tapınak önlerinde dilenir, sadakaları olmasa açlıktan ölebilirlerdi (10).
Dullar az miktarda baharatsız pirinç ve sulandırılmış dal (mercimek çorbası benzeri geleneksel bir Hint yemeği) ile karınlarını kıt kanaat doyururlardı (11).
Dullar sarisini çıkarmadan yıkanırdı. Böylelikle giysileri de onlarla beraber temizlenirdi (12).
Ünlü bir deyişe göre, ‘Dullar, boğalar, kaygan merdivenler ve kutsal adamlardan kaçının ki irfan sizi bulsun.’ (13). Bir dul görmenin uğursuz bir şey olduğu; o dulu gördüğünde kendi gibi uğursuz ne yapıyorsa hemen engellemek gerektiğini tembihleyen Hint deyişleri de vardır (14). Bir dulla evlenmek günahtı. Bir dul evlenirse tüm çevresi lanetlenirdi (15).
“Mülk sahibi bir aileden gelip, kocası öldüğünde kendi evinden kovulan bir kadın olarak aşram’da çürüyüp gitmişti. Erkek kardeşleri mirası paylaşırken, onun payını vermeye yanaşmamışlardı. Belki de alın yazısıyla ‘kocasını yiyip bitiren’ bu uğursuz kadını beslemek istemişlerdi.” “Kadının iki genç oğlunu alelacele başka bir kasabaya gönderip, anneleri hakkında hissettiklerini unutmaları sağlanmıştı. Oğulları yıllar sonra annelerini Kutsal Şehir’de fukara keşkülü ile dilendiğini görünce, yaşlı kadının torunlarına ulaşmasına da izin vermemişlerdi.” (16). (Aşram, kadınların inzivaya çekildikleri ruhani arınma merkezi.)
“Henüz 6 yaşındayken en yüksek fiyatı ödeyen 60 yaşındaki bir adama babası tarafından satılmıştı.” (17).
Dul kadın yerde uyumak zorundadır. Dul kadın, işlevsel cinselliği yüzünden kocasının ailesi ve en çok da kocasının ruhu için tehlike olarak görülür (18).
“Kutsal Metinler, Brahmanların istedikleri herkesle uyuyabileceğini söyler ve yattıkları her kadın kutsanmış sayılır.” “Tanrı Rama, kardeşlerine, Kutsal Metinleri kendi çıkarları için yorumlayan Brahmanlara asla güvenmeyin der.” Dul kadın evlerinin, aşramların, bulunduğu şehirlerin erkeklerinin dulları sömürmesi olağandır (19).
Mohandas Gandhi’nin, Hindistan’ın dullarını bağlılık yeminlerinden kurtaracağına inanıldı (20). Gandhi’nin yandaşları da, dulların gölgelerinin kendilerine değip, bütün günlerine uğursuzluk getirmesinden korkmuyorlar, onlara dokunmaktan çekinmiyorlardı. Gandhi’nin yandaşları da, dul olmamalarına rağmen, beyaz giyiyorlardı (21).
Yararlanılan Kaynak
Benim kaynağım, Hint toplumunun adet, gelenek ve görenekleri konusunda Widows in India, Martha Alter Chen, SAGE Publications,1998’den yararlandığını belirtmiş.
Hint geleneklerini konu alan filmleriyle bilinen rejisör Deepak Mehta, Ateş (Fire 1996), Toprak (Earth 1998) ve Su (Water 2005) üçlemesi ile Hindu toplumunda kadının yerini vurguluyor. Su ise dullar konusuna odaklı. Küçük Dul adı ile dilimize çevrilen romanın orijinal adı Su.
- Küçük Dul, Bapsi Sidhwa, Kozmik – Neden Kitap Yayıncılık, 2011. Sayfa 61.
- A.g.e., sayfa 218.
- A.g.e., sayfa 219.
- A.g.e., sayfa 201, 202.
- A.g.e., sayfa 203.
- A.g.e., sayfa 50.
- A.g.e., sayfa 78.
- A.g.e., sayfa 92.
- A.g.e., sayfa 115.
- A.g.e., sayfa 137.
- A.g.e., sayfa 209.
- A.g.e., sayfa 140.
- A.g.e., sayfa 150.
- A.g.e., sayfa 169.
- A.g.e., sayfa 190, 200.
- A.g.e., sayfa 168, 169.
- A.g.e., sayfa 184.
- A.g.e., sayfa 206.
- A.g.e., sayfa 236, 237.
- A.g.e., sayfa 107.
- A.g.e., sayfa 256, 264.
Leave A Reply