- İskenderiye’de doğmuş bir Kilise Babası olan Origenes (184/185 – 253/254), Tanrı’nın insanların ruhunu en başta yarattığını öne sürer.
- Origenes’in görüşü, Yaratılış’ta geçen bir ifade ile çürütülür:
Kitab-ı Mukaddes’te Tanrı önce bedeni yaratır, sonra ona ruhu üfler. Bu doktrine Yaratılışçılık denir. - Ruhun maddi bir kökeninin olduğunu savunan görüşler Kilise tarafından sapkın ilan edilir.
- Aziz Augustinus (354- 430), bir yandan Yaratılışçı doktrini savunurken, diğer yandan bir tür ruhsal aktarımcılığın varlığını kabul eder. Kutsal metinlerin ne aktarımcılığı ne de Yaratılışçılık’ı savunmadığını öne sürer.
- Skolastik düşüncenin önemli ismi Hıristiyan filozof Aziz Thomas Aquinas (1225-1274), ilk günahın tohumla aktarıldığını ama bunun zihinsel ruhun aktarımıyla hiçbir ilgisinin olmadığını yazar. Ona göre, anne babanın ahlaksızlığı tohum yoluyla aktarılabilir ama tohum, akılcı bir ruh yaratma gücüne sahip değildir. Bitkilerin bitkisel ruhu ve hayvanların duyusal ruhu insanlarda zihinsel ruh tarafından özümsenir. Zihinsel ruh, insana zeka verir, onu insan yapar, bedenin çürümesinden sonra da var olmaya devam eder. Aquinas’a göre Tanrı’nın ruhu bahşetmesi, cenin önce bitkisel ruhu, sonra da duyusal ruhu edindikten sonra olur. Zihinsel ruh ancak beden tamamıyla oluştuğu zaman yaratılır. Embriyo sadece duyusal ruha sahiptir. Yani embriyo önce bir hayvandır, sonra insan olur.
- Geleneksel doktrinde zihinsel ruhun oluşumunun genelde 40 günde oluştuğu düşünülür. Aquinas ise, ruhun ancak cenin onu kabul etmeye hazır olduğu zaman yaratıldığını söyler.
- Konu, embriyo aşamasının insan anlamına gelip gelmediğidir.
- Embriyolara zihinsel ruh verilmiyorsa, kürtaj yapılırsa, embriyolar insan maddesinin dirilişine dahil olmayacak demektir.
- Bu durumda, belli bir zaman aralığında kürtaj yaptırmak Aquinas’a göre uygun oluyor. Ama pek çok konuda Aquinas’a dayanan Katolik Kilise, onun bu yaklaşımından uzak durmuştur.
- Umberto Eco’ya göre Kitab-ı Mukaddes Evrimcilik ile çelişen hiçbir görüş içermez. Tam tersine Yaratılış, tamamıyla Darvinci sayılabilecek bir metindir, çünkü yaratılışın en az karmaşık olandan en karmaşığa doğru, minerallerden hayvanlara, oradan insanlara aşamalar şeklinde gerçekleştiğini söyler. Evrim karşıtı mücadelenin ve hayat hakkını embriyoya kadar uzanacak şekilde savunmanın köktenci Protestanlığın görüşleriyle uyuştuğunu söyler.
Yazının bu kısmı, Umberto Eco’nun Düşman Yaratmak adlı eserinden özetlenmiştir (Doğan Kitap, 2014).
- Kimi biyologların dediğine bakılırsa, insan döllenme anında yaşamaya başlıyor, çünkü döllenmiş yumurtanın içinde DNA var. Bireyi biçimlendiren proteinlerden oluşmuş dezoksiribonükleik asit. Bu sava karşılık şu soru geliyor: Sperma hayvancığında da, döllenmemiş yumurtada da DNA var. Öyleyse, yumurta ya da sperma hayvancığına da insan gözüyle mi bakacağız?
- Bir grup doktora göre ise bir insan ancak 28 haftadan sonra insan olabiliyor. Yani, gelişimini tamamlamamış olmasına karşın döl yatağının dışında yaşayabilecek duruma geldikten sonra.
- Kimi antropologlar için yeni doğmuş bir bebek bile insan değil; ancak kültürel ve toplumsal bazı etkilenmelerle biçimlendikten sonra insan olmaya hak kazanabiliyor.
- Görüşlerden biri embriyoyu Tanrı’nın malı sayıyor, diğeri annenin, bir diğeri ise devletin malı olarak görüyor.
Bu bölüm ise Oriana Fallaci’den. Doğmamış Çocuğa Mektup, Verso Yayıncılık, 1991.
Aziz Augustinus, Aziz Thomas Aquinas, bitkisel ruh, Darvinci, dezoksiribonükleik asit, DNA, Doğmamış Çocuğa Mektup, duyusal ruhu, Evrimcilik, Katolik Kilise, Katolikler ve Kürtaj, Kilise Babası, Kitab-ı Mukaddes, köktenci Protestanlığın, Oriana Fallaci, Origenes, Skolastik düşünce, Umberto Eco, Verso Yayıncılık, Yaratılış, Yaratılışçılık, zihinsel ruh
Leave A Reply