Okudum, çalıştım, gezdim, okumaya devam ettim. Aslında konu öğrenmekti. Zamanla öğrenip paylaşmak oldu. Paylaşımlar ilgi görünce yazılar devam etti. İşte böyle oldu BÜ ve İTÜ ile başlayan serüvenin sonu.
Sultan III. Selim, Türk cam sanatının gelişimine ivme kazandırmak amacıyla, Mehmet Dede isimli bir Mevlevi cam ustasını 1795 yılında cam işçiliğinin merkezi olan Venedik’e, Murano Adası’na gönderir. Dede’nin orada gördükleri ile çeşmi bülbül tekniği ortaya çıkar. Tekniğin kelime anlamı, bülbülün gözü demektir. Bu cam objeler, ışık altında çevrildiği, hareket ettirildiğinde bülbülün gözüne benzer hareler oluşur. Bu sanat, bir sarma tekniğidir. Önceden üretilmiş renkli cam çubuklar düşey biçimde kalıba yerleştirilir. Üfleme çubuğu ile potadan alınan cam, kabın içine, cam çubukların ortasına üflenir. Çubuklar, üflenen sıcak cama yapışır. Kalıptan çıkarılan cam, ısıtılarak çubukların camla bütünleşmesi sağlanır. Sonra bu parçanın üzerine tekrar bir cam tabakası sarılır. Ustanın, üfleme çubuğunu aynı yöne çevirmesiyle çubuklar cam gövde içinde birbirine paralel olarak burkulur. İyi bir çeşmi bülbül eserde, cam çubukların kalınlığı ve birbirine uzaklığı eşit olur. Ayrıca, sarma işleminde kullanılan cam ince ise eser de hafif olur. Bu hususlar, cam ustasının becerisini gösterir. Kaynak: Beykoz Cam Ocağı Vakfı bilgilendirme levhası Fotoğraf: Simple Life İstanbul
Leave A Reply