Dünyanın hemen her ülkesinde kanunen yasaklanmış kölelik fiiliyatta artarak devam ediyor. Uluslararası insan hakları kuruluşu Walk Free‘nin 2021 yılında yayınladığı rapora göre 160 ülkede 49,6 milyon insan köle olarak çalıştırılıyor. Yoğunluk 11 milyonu Hindistan ve 5,8 milyonu Çin’de olmak üzere Asya ve Afrika ülkelerinde. En büyük mağduriyeti kadınlar ve çocuklar yaşıyor.
Modern kölelik tanımında zorla çalıştırma, borçlandırarak emek sömürme, cinsel istismar, zorla evlilik, insan kaçakçılığı gibi farklı başlıklar var.
Köle emeğinin en çok kullanıldığı sektörler elektronik, tekstil, palmiye yağı ve güneş panelleri. Bu ürünlerin en büyük tüketicisi ise G20 olarak adlandırılan gelişmiş ekonomilere sahip ülkeler. Bu başlıklardaki hammadde temin süreçlerinin üçte ikisi köle emeğinden besleniyor (1).

Anonim, porselen lateks eldiven kalıbı, 1975.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Meşher, 2023.
Afrika’da kölelik, diğer kıtalardaki insanların buraya gelmesinden çok önce başladı. Sahel’deki (Sahra Çölü’nün hemen altındaki yarı kurak, kayalık, kumlu arazili bölge) tüccarlar, tuzu büyük miktarlarda taşımak için binlerce köle kullandılar ama kabile liderleri ile köle alım sözleşmeleri yapma işi önce Araplardan çıktı. 15.-16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün zirve yaptığı dönemde, yüz binlerce Afrikalı, çoğu Sudan bölgesinden İstanbul, Kahire, Şam ve Arap topraklarında çeşitli yerlere götürülmüştü. Onları takip eden Avrupalılar kötü muamele konusunda Arapları ve Türkleri geride bıraktılar (2).
Afrika’da günümüzde 56 ülke var. Sınırlar hemen hemen çizildikleri zamanki ile aynı. Sınırlar, sömürgeciliğin bu kıtaya bıraktığı birçok mirastan yalnızca biri. Sudan, Somali, Kenya, Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Nijerya, Mali ve diğer ülkelerdeki etnik çatışmalar Avrupalıların gelmesinden çok önceden beri vardı. Ama sömürgecilik bu farkların yapay bir ulus devlet içinde çözülmesini şart koştu (3). Günümüzdeki iç savaşların bir nedeni de sömürgecilerin farklı milletleri tek ülke içine koyması ve baskın topluluğun şiddete başvurması.
Avrupalıların çizgi çekme başarısızlıklarından en büyüğü kıtanın ortasında duruyor: Demokratik Kongo Cumhuriyeti. Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı kitabının geçtiği yer (4). Burası, yapay sınırların, çatışmalarla dolu ve madensel zenginlikleri nedeniyle dış güçler tarafından sömürüye mahkum bir ülke yaratabileceğinin net bir örneği. Demokratik Kongo Cumhuriyeti asla tek parça olmamalıydı. 1990’ların sonundan beri çıkan savaşlarda altı milyonun üzerinde insan ölmesine rağmen, dünya üzerinde çatışmaları en fazla küçümsenen savaş bölgesi burası. Demokratik Kongo Cumhuriyeti demokratik değil, cumhuriyet de değil. Burası, Afrika’nın en büyük ikinci ülkesi, 75 milyona yakın nüfusu olduğu söyleniyor. Amazon’dan sonra dünyanın en büyüğü olan Kongo Yağmur Ormanı’na da sahip. Ülkede iki yüzün üzerinde etnik grup var, en büyüğü Bantu. Birkaç yüz farklı dil var. Fransızca yaygın. Fransızca, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Belçika sömürgesi olarak geçirdiği yıllardan kalma (1908-1960). Belçika Kralı Leopold burayı doğal kaynaklarını sömürüp kendi ceplerini doldurmak için şahsi toprakları olarak kullanıyordu (5). Kobalt, bakır, elmas, altın, gümüş, çinko, kömür, manganez ve çeşitli mineralleri var. 2014’te Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ni 187 ülke arasında 186. sıraya koydu. Listedeki son 18 ülke Afrika’dandı (6).
Akıllı telefonlarda koltan adlı bir cevher kullanılıyor. Koltanın %95’inin kaynağı Demokratik Kongo Cumhuriyeti‘ndeki madenler. Tamamı kaçak çalışan bu tesisler, 1993’ten bugüne iç savaşın tarafı olan çetelerin en büyük gelir kaynağı. Kongo madenlerinde ağırlıklı olarak kaçırılan çocuklar çalıştırılıyor (7).
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Medeniyetin Yükünü Taşıyan Köleler, Serdar Kuzuloğlu, Oksijen, 7-13 Temmuz 2023.
(2) Coğrafya Mahkumları, Tim Marshall, Epsilon Yayınevi, 2019. Sayfa 136.
(3) A.g.e., sayfa 137.
(4) A.g.e., sayfa 138.
(5) A.g.e., sayfa 139.
(6) A.g.e., sayfa 140.
(7) Medeniyetin Yükünü Taşıyan Köleler.


Leave A Reply