MÜZİK
Avrupa’da Hıristiyanlık, klasik edebiyat, felsefe ve öğrenim üzerine kurulu elit bir uluslararası kültür en azından Rönesans’tan beri vardı. Bu kültür, Avrupa sarayları, akademileri ve kent-devletleri aracılığıyla yayılmıştı. Ama kıta genelinde nispeten bütünleşik bir kitle kültürü, Avrupa kanonu, demiryolu çağında oluşmuştu.
Demiryollarının döşenmesi ile at ve arabanın getirdiği maddi yükler kalktığı gibi, ulaşım süresi de dörtte bire inince orkestralar ve korolar, opera ve tiyatro kumpanyaları, gezici sanat sergileri, okuma turnelerine çıkan yazarlar yollara döküldüler. Tablolar, kitaplar ve basılı notalar için uluslararası bir piyasa ortaya çıktı. Dış seyahatlerin başlaması, Avrupalıların aralarındaki ortak yanları tanımalarını sağladı. Ayrı milliyetlerin paylaştıkları değerleri, fikirleri keşfettiler. Aynı kitapların okunması, aynı tabloların çoğaltılması, aynı müziğin çalınması, aynı operaların sahnelenmesi ve bunların sadece Avrupa’da değil, Avrupalıların yerleştiği her yere taşınması ile Avrupa kültürü yaratıldı. Ulusal sınırları aşan kültürel aktarımlar, Avrupa’yı özel bir yere taşıdı. Kültürel küreselleşmenin birinci dönemi olan demiryolu çağı ile 19. yüzyılda bir Avrupa sanat piyasası ortaya çıktı. Bir yerin uygarlığının gelişmesi için Avrupa kültürlerinin etkisine açılması gerektiği fikri gelişti.
Avrupalılar, Orlando Figes, YKY, 2020. Sayfa 17, 18, 40.
Opera, modern Avrupa kültürünün özü kabul edilir. Önce kraliyet ailelerinin himayesinde olmuş, sonra burjuvanın desteğini almıştır. Günümüzde ise kurumsal destekler söz konusudur (sayfa 205).
Seiji Ozawa 1980 yılında, Pavarotti’nin söylediği Tosca operasını yönetmek için, ilk kez La Scala’ya çıktığında yoğun bir yuhalamayla karşılaştığını anlatır. Pavarotti’nin teklifini Ozawa’nın kabul edeceğini duyan Karajan, bunun bir intihar olduğunu, dinleyicilerin onu öldüreceğini söylemiş. Ozawa Tosca’yı yedi kez yönetiyor, ilk üçünden sonra yuhalama azalıyor ve tümden bitiyor. Ozawa, dinleyiciden gelen yuhalamaya karşılık olarak orkestra üyelerinin de seyirciyi yuhaladıklarını ifade ediyor. Ozawa, ilerleyen yıllarda La Scala’da pek çok kez opera yönetiyor (sayfa 205, 206, 207).
Yuhalama konusunda Milano dinleyicisi ünlü. La Scala’da sahneye çıkan her orkestra şefinin istisnasız yuhalandığı söylenir. Toscanini bile La Scala’da yuhalanmıştır. Burada yuhalanmanın müzik dünyasında en üst sıralara çıkmış olmak anlamına geldiği söylenir.
Ozawa bazı İtalyanların bir Asyalı’nın gelip Tosca’yı yönetmesini kabul etmekte güçlük çektiği yorumunu yapıyor. O zamanlarda, 80’lerde, Avrupa’nın birinci sınıf opera binasında şeflik yapan tek Asyalı’nın Ozawa olduğuna Haruki Murakami dikkat çekiyor (sayfa 208).
Japon viyola sanatçısı Kunio Tsuchiya’nın 1959’da Berlin Filarmoni Orkestrası’nın üyesi olması büyük haber, çığır açan bir olay olmuş. O günlerde Asyalı bir müzisyenin Batı müziğini anlayamayacağı düşünüyormuş. Günümüzde ise büyük Avrupa ya da Amerikan orkestralarında Asyalı yaylı çalgı müzisyeni olmayan kalmadı (sayfa 209, 210).
Sadece Müzik, Haruki Murakami, Seiji Ozawa Söyleşisi, Doğan Kitap, 2021.
Leave A Reply