Victor Hugo 1829 yılında yayımlanan Les Orientales (Şarklılar) adlı şiir kitabının önsözünde, “Hepimiz Şark’la ilgileniyoruz artık, hem de daha önce hiç ilgilenmediğimiz kadar. Şark herkesin ilgisini çeken ortak bir konu haline geldi,” diye yazıyordu. Hugo’nun şiirleri Avrupa’daki Şarkiyatçı edebiyatın esaslarını oluşturdu, onun şiiri Avrupa edebiyatına korsanları, paşaları, sultanları, casusları ve dervişleri getirdi; ilgiyle karşılandı; tıpkı Walter Scott’un Şarkiyatçı romanı Arabistan Geceleri ve Byron’ın Gavur’u gibi. Eugéne Delacroix 1832 yılının ocak ayında Şarkiyatçılığı ve egzotizmi resimlerine taşımak amacıyla Kuzey Afrika’ya, Tanca’ya gitmişti (1).
Flaubert, mirasa konar konmaz eline geçen parayla Mısır’a gitti. İskenderiye’de gerek görüntüsel gerekse işitsel bir kaosun, Mısır’daki günlük yaşam kaosunun içine düştü. Buradaki kaosu çok renkli ve egzotik buldu. Alain de Botton, memleketimizde neyin açlığını çekiyorsak yurt dışında ona egzotik deriz, diye yazıyor (3). Bu kaos ve zenginlik Flaubert’e iyi gelmişti çünkü yaşamın temelde kaotik olduğuna inanıyordu. Düzen yaratmayı hedefleyen (sanat hariç) bütün çabalar yüzünden kendi belleğimizi reddettiğimizi, kendimizi fazlasıyla sıktığımızı ve gereksiz yere fazilet tasladığımızı düşünüyordu. Londra seyahatinden sonra, “Highgate Mezarı’nı ziyaret ettik. Ne kadar düzenli ve özenliydi! Sanki bu mezarda yatan insanlar ellerinde beyaz eldivenlerle ölmüşler gibi,” diye yazmıştı (4).
Yararlanılan Kaynak
(1) Seyahat Sanatı, Alain de Botton, Sel Yayıncılık, 2005. Sayfa 74, 75.
(2) A.g.e., sayfa 77.
(3) A.g.e., sayfa 83, 88.
(4) A.g.e., sayfa 90.
Leave A Reply