- Ölüm de bir kültür alanıdır.
- Antik Yunan ve Roma’da ölünün yakılması uygulaması tek tanrılı dinlerle son bulmuştur.
- Yunan ve Roma’nın doğacı kültürlerinde, ölüm bir sondur. Ölen, Hades denen karanlık yeraltı dünyasına iner ve sonsuza dek orada kalırdı. Bu nedenle ölüm çok acıdır ve ölünün arkasından uzun ağlama ve dövünme törenleri yapılırdı.
- Platon’a göre ölüm, ölümsüz ve üstün bir varlık olan ruhun, bedenden kurtulması, özgür kalmasıdır.
- Tevrat’ta da ölüm, ölüler diyarına bir iniş, bir ceza ve sonsuza kadar sürecek bir tutsaklıktır: “Ölüler diyarına inen bir daha çıkamaz.”
- Hıristiyanlar için ölüm bir son değildir; geçici dünyadaki yaşamdan sonsuz ve mükemmel gerçek yaşama geçişin başlangıcıdır. Ölüm, gerçek ve sonsuz yaşamın, dünyasal yaşam üzerindeki zaferidir.
- Bizans’ta insan bedeni, aşağılık bir varlık olarak görülmez. Beden doğasında bir günah potansiyeli barındırır ama, ruhun tamamlayıcısıdır.
- Ölü bedenler mahşer gününde İsa tarafından diriltilecekler, ruhları ile tekrar bütünleşecekler, İsa tarafından yargılanarak cennet ya da cehenneme gönderilecek, orada sonsuza kadar yaşayacaklardır. Dolayısıyla ölüm, ruhla bedenin geçici bir ayrılığı, bir bekleme sürecidir.
- Genel olarak kabul gören inanç, yalnızca Tevrat peygamberleri ve din şehitleri gibi çok üstün kutsalların doğrudan cennete kabul edildikleri; diğer iyi ruhların, mahşer gününü İbrahim Peygamber’in Kucağı olarak anılan cennet benzeri bir yerde bekleyecekleridir.
- Ölmüş olan kişinin öbür dünyadaki selameti için dua önemlidir. Tanrı nezdinde kutsal kişilerin dualarının daha muteber olduğuna inanıldığından, diriltilmeyi bekleme sürecinde, kutsal kişilerin bu aracılığı, Bizans ölüm kültünde önemli bir yer tutmuş, çok güçlü bir azizler kültü doğmuştur. Meryem’in şefaat dileyen bir arabulucu olarak rolü Bizanslılar tarafından çok önemsenmiştir.
- Kilise cesedin yakılmasını yasaklamıştır.
- Beden tekrar diriltileceği için ölü bedenin dikkatle hazırlanması gerekir.
- Ruhun boşalttığı bedene kötü ruhların girmesini önlemek üzere ağız kapatılır, alt çene düşmemesi için başın üzerinden bağlanır, gözler kapatılır.
- Beden kötü kokmaması için yıkanır ve mür ile ovulur. Bu gelenek, hem Antik Yunan ve Roma’da hem de Yahudilikte uygulanmıştır. İsa’nın bedeninin de çarmıhtan indirildikten sonra öd yağı ve mür ile yağlandığına inanılır. Bu işlem, Hıristiyanlar için Tanrı’nın huzuruna temiz çıkmak anlamını taşır.
- Sonra eller göğüs üzerinde birleştirilerek beden kefenlenir. İsa’nın cansız bedeni de Yahudi geleneklerine göre keten şeritlerle sarılmıştı.
- Ölüye en iyi elbiseleri giydirilir, üzeri açık bir tabuta yerleştirilir.
- Göğsüne bir ikona konur.
- Ölüm bir kurtuluş olarak görülse de, ölenin yakınları ağıtlar yakar, kadınlar başörtülerini yırtıp dövünürler, kendilerine ciddi zarar verdikleri, Bizans’ın erken dönemlerinde ağıt yakması için profesyonel kişiler kiralandığı da olurdu.

Metropolit Stefanos’un mermer mezar taşı parçası Azize Euphemia Martiryonu’nda 1942 yılında yapılan kazılarda ele geçmiştir ve 14. yüzyıla aittir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri.
Azize Euphemia Martiryonu, azizler kültü, Bizans İmparatorluğu, Bizans ölüm kültü, Bizans'ta Ölüm, Hades, Hristiyanlar, İbrahim Peygamber’in Kucağı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Kariye Müzesi, Lazarus İbrahim’in kucağında, Metropolit Stefanos, öd yağı, ölüm, Platon, Tevrat
Leave A Reply