KİMLİK 1
- İnsanların çeşitli niteliklerin bileşiminden oluşan kimliklere sahip oldukları düşünülüyor: ırk, dil, din, renk, cinsiyet; gelenekler, toplumsal kurumlar, düşünüş biçimleri, değerler gibi kültürel ögeler….
- Milan Kundera, “İktidar sizi nereden yaralıyorsa orası kimliğiniz olur” der. Mağdur kimliğin talebi, kendi farklılığının tanınmasıdır.
- Bireysel ya da toplumsal zaafların istismarı, kişiyi yeniden şekillendirir.
- Britanya polisinin verilerine göre, 23 Haziran 2016’daki AB referandumu ve AB’den ayrılma kararı sonrasında ülke genelindeki ırkçı söylem ve saldırılarda %400 artış yaşanmış. Referandum öncesinde haftada ortalama 63 olan ırkçı söylem ve saldırı sayısı referandumun ardından geçen bir haftalık sürede 331’e yükselmiş.
- Tarihçi Marc Bloch, “İnsanlar babalarından çok, zamanlarının çocuklarıdır” diyordu.
- Amin Maalouf’a göre biz kitleler çağında değil, bireyler çağındayız.
- Bütün aidiyetlerimiz arasında dil, neredeyse her zaman en belirleyici olanlardan biridir. Dilin, kültürel kimliğin ekseni olarak kalma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.
- Diller de birçok aidiyetten oluşurlar. Fransız dilinin önce Latin, aynı derecede Germen, Kelt, sonra Afrika’dan, Antiller’den, Arapça’dan, Slavca’dan gelen katkılarla zenginleştiği bilinir.
- Bazı dillerde dişi ve erkekler için farklı zamirler kullanılır. Bu durum Tanrı gibi cinsiyeti olmadığı düşünülen bazı kavramların da gündelik konuşmalarda veya yazılı metinlerde de erkek ya da dişi olarak tanımlanmasına yol açar. Çağdaş Dönemde bu konu bazı kişiler için, özellikle de trans bireyler için rahatsızlık verici olduğundan sık sık gündeme getirilip, dilin aslında kimseyi erkek ya da dişi kalıbına sokmaması gerektiği belirtiliyor.
- 1990’lı yıllar, tümüyle Batılı beyaz erkek sanatçılardan oluşan sergilerin siyaseten doğru sayılmadığı bir dönemin başlangıcı olmuştur. Batı’da müze ve galerilerde; Batılı olmayan ülkelerde, fakat genellikle Batılı küratörlerin yönetiminde düzenlenen uluslararası bienallerde farklı kültürel kimliklerin temsil olanağı yaratılmıştı. Böylece, sanat dünyasının coğrafyası ciddi anlamda genişlemişti. Bu açılım, küresel ekonomik düzenin bir uzantısıydı.

The Snuff Main, V1, Fred Wilson.
ABD, günümüz global politik durumuna uygun bir seçim yaparak, 2003 Venedik Bienali’ne beyaz ırk ve Batı kültürü tarafından yüzyıllarca aşağılanmış bir ırka ve kültüre mensup olan bir sanatçısını göndermiş.
Fred Wilson (1954-), sergilediği çoklu ortam (multimedya) yapıtlarıyla hem yapısal hem de kavramsal olarak kompleks bir ortam yaratmış. Sunduğu video/filmler, enstalasyonlar, fotoğraflar, metinler, heykeller, el işleri, üzerinde oynanmış kitsch objeler ve tablolarla tarih boyunca Venedik’te fresklerde, usta ressamların tablolarında, biblolarda, mücevherlerde, filmlerde yaratılmış/kullanılmış zenci figürleri konu edinmiş. Yüzyıllarca zenci köle pazarı olmuş Venedik’te zencinin daima öteki olduğunu gösterirken, Batı tarihini Yapısöküm’e uğratıp, zencinin nasıl beyaz adamın elleri ve destekçisi olduğunu heykellerle göstermiş.
Wilson, İtalyan dekoratif sanatında, özellikle de mobilyada kullanılan, Blackamoors denilen, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan Ortaçağ’da Avrupa’yı istila etmeye gelmiş siyah derili, güçlü-kuvvetli, gösterişli kumaşlara sarınmış, türbanlı, Müslümanları hizmetkar olarak gösteren figürleri kullanmış.
Bu figürlerden biri, lambaları (kültürleri), yangın söndürücülerine bağlı kitsch bir Venedik şamdanını tutan bir zenci. Ama bu lambalar artık ışık vermiyor; yangın söndürücüler tarafından söndürülmüşler.
Fred Wilson vitrin içine yerleştirdiği sahte çikolata, kurabiye ve mücevherlerin de göründükleri şey olmadıklarını, “Bu bir çikolata değildir”, “Bu bir kurabiye değildir” önermeleriyle belirtiyor.
Eser, ırkçılığa ilaveten o çok ünlü “puro her zaman puro değildir” sözünü söyleyen Freud’a ve bunu resmeden René Magritte’e de bir gönderme yapıyor..
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
Leave A Reply