Jean-Luc Godard (1930)
- İsviçreli. 19 yaşında Paris’e gelmiş. Matematik eğitimi almış.
- Modern sinemanın temellerini atanlardan biri. 65 yıllık sinema dilini radikal biçimde yeniledi.
- Çok uzun süren plan-sekanslar, kararsız gözüken kurgu, elde taşınan ve titrek görüntüler veren bir kamera, büyük ölçüde emprovizasyona dayanan oyun biçimi ile 1959’da çektiği Serseri Aşıklar Yeni Dalga’nın manifesto filmlerinden biri oldu. Bu açılan yoldan yalnızca Yeni Dalga değil, tüm modern sinema girdi.
- Serseri Aşıklar’da:
*Stüdyoda çekim yerine yerinde çekim (otoyolda, Paris sokaklarında vs), dolayısıyla stüdyo ışığı yerine doğal ışık,
*Elde taşınan kamera kullanımı,
*Yenilikçi çekim teknikleri: hareketli ve sarsıntılı kamera, kamera kaydırmaları, bulanık görüntüler, güneşin doğrudan kameranın lensine yansıması ile bir hatanın oluşması,
*Doğal oyunculuk,
*Klasik kurgu kurallarının altüst edilmesi: kurguda devamlılık olmayışı, sıçrama şeklindeki geçişler gibi kusurlu teknikler ile yaratıcı yönetmenin varlığı ve vizyonu filme yansır.Bu uygulamaların yarattığı etki, kendiliğindenlik, doğaçlama ve bir belgesel havasıdır.
- Sinemanın dilini bozmaya yönelik işler yapar. Ana karakterin kameraya dönüp, seyirciye konuşması gibi.
- Burjuvazinin, kendi ideolojisi yönünde en iyi kullandığı sanat sinema olduğu için sinemanın tüm kurallarını, formlarını bozmak gerektiğini düşünür.
- Paranın yozlaştırıcı gücünü sergiler; polisiye filmlerin saçmalıklarını; yüceltilen kahramanların küçüklüğünü, hiçliğini verir. Seyircinin tüm savaş filmleri üzerinde düşünmesini ister.
- Paranın yozlaştırıcı gücünü sergiler; polisiye filmlerin saçmalıklarını; yüceltilen kahramanların küçüklüğünü, hiçliğini verir. Seyircinin tüm savaş filmleri üzerinde düşünmesini ister.
- Filmlerim, kişisel denemelerdir, diye yazmış.
- Filmi çekiyor, uzun oldu deyip, aradan rastgele sahne çıkarabiliyor. Pratik uğruna, burjuva işi kabul edilen öyküyü feda etme. Andy Warhol da, video sanatı da biçimi bozmaya yönelik. Amaç farklı anlatmak. Öykü önemli değil, nasıl anlatıldığı önemli bulunuyor. Öykünün bütünlüğünü bozmaktan kaçınılmıyor, neden-sonuç ilişkisi gözetilmiyor. 1967’den sonra yaptığı filmlerde öyküyü tamamen ortadan kaldırmıştır.
- 1967 yılında yaptığı Weekend adlı filminin sonunda END OF STORY-END OF CİNEMA yazısı görüntüye gelir.
- Filminin senaryosunu yazar/tasarlar, ama diyalogları özellikle son anda belirleyerek oyuncuların rolleri üzerine düşünecek zaman bulamamasını tercih eder. Ama bazı sahneler için haftalarca prova da yaptırabilir.
- Filmdeki diyaloglar, gündelik konuşmalar gibidir, konudan konuya geçilir.
- Karakterlerin ilişkisindeki nedensizlik filmin çekimine de yansır.
- İzlenenin bir film olduğunu hatırlatma kaygısındadır. Film yapımı sürecini gizlemeye çalışmak yerine, izleyicilerin bunun farkına varmasını sağlar.
- Goddard, Çılgın Pierrot (1965) filminde dildeki nedenselliği de kırıyor. Daha sonra Haneke de Funny Games filminde bunu uyguladı. Dilin başka bir biçimi olan yazma eylemi de filmde vurgulanıyor.
- Filmlerinin bazılarında tüm ekranı kaplayan ara yazılar da kullanılır.
- Form kırıcı olma özelliğini jenerikte de gösterir. Jenerikte harfler zamanla, alfabetik olarak dizilir; filmin sonunda “bir sonraki film, Cinemascope olacaktır” yazısı çıkar…..
- Kaza sahnesini nasıl çekeceğini bilmediği için o sahneyi çekmiyor, deneme yanılma yapıp bir çok kez aynı sahneyi çekecek parası da yok, jump-cut yapıyor. Sonra jump-cut yapmak olağan hale geliyor.
- Kameraya aks atlaması, sıçrama yaptırıyor. Kamera bir sağa bir sola geçiyor, karakter kuzeye doğru yürürken güneye doğru dönüyor.
- Derdi hep görüntü ile.
- Her bir anlatım ögesini kendi içinde anlamlı olacak şekilde, sesi ayrı, montajı ayrı düşünüyor. Bunların bir bütüne ulaşmasını Eisenstein gibi sentezi, önemsemiyor.
- Geleneksel filmde herşey, müzik vs tam bir anlatıya hizmet etmek için vardı. Godard’ın böyle bir tasası yoktur, örneğin sesin, sahneyi takip etmesi gerekmez.
- Müzik, non-diagetic’tir. Müzik sahneden kaynaklanmaz. Yönetmenin sesi olan üst-ses, karakterlerin arasındaki diyaloğa dahil olur. Müzik kesilir, üst ses duyulur, üst ses kesilince müzik devam edebilir veya bir dakika boyunca tüm ses kesilebilir.
- 1965 yılında çektiği Alphaville adlı bilimkurgu filmini Gestapo’nun Paris’te konakladığı otelde çeker.
- 1968’den sonra göstergebilimi filme uyguluyor.
- Anlaşılmak umurunda değil..
- Dağınık, parçalı, katmanlı bir anlatım ile seyir geleneğini zorlamış, görme biçimlerimizi yeniden sorgulamamızı gerektiren çetin bir dil kurmuş.
- Kitapları bölük pörçük okuduğu, filmleri kısmen izlediği, hiçbir şeyin üzerinde çok yoğunlaşmadan her şeyi tanımak isteyen bir kişilk olduğu arkadaşı Truffaut tarafından yazılmış.
- Kendisi entelektüel olmamasına rağmen, seyirciden entelektüel olmasını bekler. Oysa entelektüellere kızdığı da biliniyor.
- Louvre Müzesi’ni en hızlı ziyaret süresi 9 dakika 45 saniye olarak ölçülmüş. Rekor bir ABD’liye aitmiş. Filmde karakterler müzeyi 9 dakika 43 saniyede gezerek rekor kırdıklarını söylerler.
- Filmlerinde kendi filmlerine çok gönderme yapar; Eluard, Breton, Balzac, Rimbaud’dan alıntılar yapar. Godard, çok alıntı yapar, çok imge kullanır. Film karakterleri ile edebi karakterlerin yollarını kesiştirir.
- Godard, sinemayı, edebiyat kadar kişiselleştirmeyi başarmıştır, denir.
Alphaville, Balzac, Breton, Çılgın Pierrot, Eisenstein, Eluard, Funny Games, Haneke, Jean-Luc Godard, jump-cut, Louvre Müzesi, New York, non-diagetic, Pablo Picasso, Pierrot, Rimbaud, Serseri Aşıklar, The Museum of Modern Arts
Leave A Reply