1930‘ dan sonra milliyetçi yönetimin ülkede istikrarı sağlaması ile uzun vadeli planlar yapılabilir oldu, eğitim planlaması yapıldı. Yetişkin eğitimleri başlatıldı, radyo ve filmler eğitim amaçlı kullanılmaya başladı. 1930–1937 arasında ilkokul çağındaki çoçukların %43’ ü okula kayıtlı idi. 1945 yılında işgal edilen Formoza Adası’nda da (Tayvan), Japon alt yapısı üzerine, okullara kayıtlı öğrenci sayısı arttı. Ülkede İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulmuş toplam 135 özel okul, milli karakteri zedelediği düşüncesi ile Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı ve Çinli eğitimciler yönetimi devraldı. Yükseköğretim kurumları, üniversiteler, kolejler ve teknik okullar olmak üzere üçe ayrıldı.
1937–1945 yılları arasında, kıyı bölgelerinde yer alan en önemli üniversitelerin binaları yıkıldı, tahrip edildi, işgal edildi, öğrenciler ve öğretim üyeleri defalarca batıya doğru kaçmak zorunda kalsalar da yanlarındaki yetersiz malzemelerle eğitime devam etmeye çalıştılar. 1946 yılına gelindiğinde 60 kurumun 60 bin öğrencisi eski yerlerine geri döndüler.
1948 yılına gelindiğinde ülkede 215 yükseköğretim kurumu vardı: 55 üniversite, 79 Kolej ve 81 teknik okul.
1949’da Kıta Çin’inde Komünist rejim kuruldu. Rejimin fikirleri, davranışları, alışkanlıkları değiştirmek ve halkın bu ideolojiye uyum sağlamasını temin etmek için eğitim en önemli araç oldu. Politik görevler ve propaganda için öğrencilerin ve öğretmenlerin görev alması beklendi. “Feodal ve burjuva ideoloji ile hazırlanmış” müfredat yerine Marksist – Leninist fikirleri yayan eğitim ve Rus dili öğrenimine ağırlık verildi. Sovyetler’ in ders kitapları, Sovyetler Birliği’nde kabul gören teorilerin, metotların kullanımı ön plana çıktı. Gelenek önemini kaybetti.
Rejim değişikliğinden sonra, üç yıl içinde, yabancıların sahip olduğu veya yabancılar tarafından yönetilen okullar ya kapatıldı ya da milli yükseköğretim sistemi içine dahil edildi, akademik konular ve kurumların idaresi merkezi yönetimin sıkı denetimi altına alındı.
Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin farklı görüşlerini rapor edecek Gençlik Birlikleri oluşturuldu. Genel eğilim ülkenin gereksinim duyduğu teknik personeli yetiştirebilmek için öğrencileri sosyal konulardan çok, bilimsel ve teknik konularda yönlendirmek, işçi ve köylü çocuklarına daha fazla fırsat yaratmaya çalışmak oldu.
Komünist rejimin ana hedeflerinden olan okuryazar oranını artırmak 1995 yılına geldiğinde % 81,5 düzeyine erişmiş, ilköğretim çağındaki çocukların okullaşma oranı % 95 olmuş, ilkokul mezunlarının üçte biri ortaöğretime devam eder olmuş, düzenli üniversite öğrenimi görenlerin oranı % 2’nin altında kalmıştı. 1995’te ülkedeki yüksek öğrenim kurumlarına 926,000 yeni öğrenci kaydolmuştur. Bu, 1952’deki rakamın 10.7 katını oluşturmaktadır. Ancak, bir çok genç insan, hala üniversiteye gitme imkanına sahip değildir, sadece yüzde dördü üniversiteye kabul edilmektedir, yoğun bir rekabet bulunmaktadır. 1979 ile 1995 arasındaki dönemde yükseköğretim kurumlarından mezun olanların sayısı, bundan önceki 30 yılda (1949-1978) mezun olanların sayısından 2.6 kat fazladır ve 7,667,000 kişiye ulaşmıştır. Üniversitelerdeki lisans öğretim süresi dört yıl olmakla birlikte fen, mühendislik veya tıp dallarındaki öğrenim beş yıl sürmektedir. Mesleki eğitim veren fakültelerin çoğu üç yıllık, küçük bir bölümü de iki yıllıktır. 1950’lerin başında 215 farklı alanda eğitim verilirken 1960’ların başında bu sayı 627’ye yükselmiştir. 1980’lerden sonra sistem yeniden düzenlenmiştir. Üniversiteler ve fakülteler, adayları ulusal düzeyde birleştirilmiş giriş sınavları ile seçmektedirler. Öğrenciler, sınav sonuçları ve sağlık durumlarına göre belirli bir okula giriş hakkını kazanmakta, öğrencilerin kişisel tercihleri de dikkate alınmaktadır. Günümüzde, devlet hala ilke olarak üniversite mezunlarına iş bulunmasından sorumludur. Devlet, çalışma birimleri ve okulların işgücü arzı ve talebini koordine etmek ve üniversite mezunlarının istihdam edilmesi için uygulanabilir planlar oluşturmak için işbirliği yapmalarını öngören bir politika uygulamaktadır.
Lisansüstü öğrenciler genellikle çalışmalarını yükseköğrenim kurumları, Çin Bilimler Akademisi, Çin Sosyal Bilimler Akademisi ve öteki araştırma kuruluşlarında sürdürmektedirler. 1995’te bu kuruluşlarda 145,000 doktora öğrencisi bulunuyordu. Lisans, lisansüstü ve doktora dereceleri, Devlet Konseyi tarafından yetkili kılınan okullar ve bilimsel araştırma kurumları tarafından verilmektedir.1981 ile 1995 arasında 286,000 öğrenci lisansüstü, 20,000’in üzerinde öğrenci de doktora derecesi almıştır.
Başlıca yükseköğretim kurumları Pekin Üniversitesi, Qinghua Üniversitesi, komünist dönemde kurulmuş olan Çin Halk Üniversitesi, Nankai Üniversitesi, Şanghay‘daki Fudan Üniversitesi ve Güney Çin‘in en önemli eğitim merkezi olan Sun Yat – Sen Üniversitesi’dir. Ayrıca her yönetim bölgesinin bir üniversitesi ile bütün ülkeye yayılmış teknik yüksekokullar vardır. Çin, 1978-1995 arasında 250,000 binden fazla öğrenciyi öğrenim görmek üzere 100’ü aşkın ülke ve bölgeye göndermiştir. Bunların 80,000’den fazlası öğrenimlerini tamamladıktan sonra geri dönmüşler ve çeşitli alanlarda istihdam edilmişlerdir. Çin’in dünya başarı sıralamasında ilk 500’e giren 27 üniversitesi vardır. Dünya başarı sıralamasında Pekin Üniversitesi 36ıncı, Qinghua/Tsinghua Üniversitesi 40. sıradadır. Tsinghua için Çin’in silikon vadisinin üniversite halidir deniyor. Proje 211 adı verilen çalışmanın hedefi 21. yüzyılda dünyadaki en iyi üniversiteler listesinde daha çok sayıda üniversite ile yer almaktır.
2011 yılında yapılan uluslararası bir yarışmada Şangaylı liseliler matematik ve fen derslerinde en üst sıralarda yer almışlar. Son beş yılda milli gelirin %4’üne denk gelen 1.26 trilyon dolar eğitim için harcanmış. Ancak bu kadar harcama ile bile ülkedeki eğitim kalitesindeki fark giderilememiş. Oysa 1986 yılında yürürlüğe giren eğitim yasasının ana amacı buymuş. 130 kişilik sınıflar, bu yüzden öğretmene yakın sıralar için para ödenmesi, ailelerin yapmak zorunda kaldıkları ağır eğitim harcamaları devam etmekte imiş. Kırsal bölgelerde düşük eğitim kalitesi, her öğrencinin sınıfta oturacağı sırayı kendisinin temin etme mecburiyeti, şehirlerde kırsala göre altı misli pahalıya gelen eğitim, iyi okullara kabul için aracılara ödenen paralar, ev-okul arası mesafenin ortalama 5 km olması, ailesi şehirde çalışan çocukların doğdukları yerde eğitim almaya mecbur tutulması gibi sorunlar devam etmekte imiş. Herkesin bedava eğitim hakkının olması gereken bir ülkede iyi okullara sadece zenginlerin ve iyi bağlantıları olanların çocukları devam edebildiği için 1986’da elitizmi aşmayı hedefleyen yasanın pek yararlı olmadığı söylenebilir (Kaynak: Bloomberg Businessweek, April 14, 2013).
Günümüzde Çin’de okuryazar oranı %92,2, yüksek öğretim kurumu sayısı 2200, internet erişimine sahip Çinlilerin oranı %38,3, Çinli internet kullanıcı sayısı 513 milyon, her yıl işgücüne katılan Çinli üniversite mezunu sayısı 6 milyondur ( Kaynak : Optimist Dergisi Nisan 2013 sayısı).
Çin’de, ilk, orta ve lise eğitim sistemleri aşırı rekabetçidir. Çocuğunu aşırı rekabetçi yetiştiren, kazanmaya odaklanmış annelere dragon anne deniyor. Dragon kuşağı, tek çocuk politikası döneminde ailelerin tüm kaynaklarını eğitime yönlendirerek yetiştirdiği orantısız eğitimli kuşağa verilen isimdi. Eğitim ile yüksek hızlı büyüme arasında açık bir bağlantı olduğu biliniyor. Yılda yaklaşık 30 bin doktora talebesi oluyormuş. Aşırı zor Gaokao adlı merkezi sınavı kazananları bünyesine katmak için devlet üniversiteleri bile kapışıyor.
PISA sınavlarının kazananı Asya oluyor.
Çin 2, Yüksel Görmez, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. Ve Tic. Ltd. Şti., 2018.
Leave A Reply