- Kantatlar, Lutherci kilisenin vazgeçilmez ayin müzikleriydi. Pazar günleri ve dini bayramlarda yapılan ayinler sırasında söylenen kantatlar, her gün için değişik bir metin üzerine bestelenirdi. O günün kilise takvimindeki sırasına göre, yapılan dua ve sonrasında söylenen kantat farklı olurdu. Bir yıl içinde yaklaşık 60 kadar farklı kantat seslendirilirdi. Yalnızca Paskalya öncesine denk gelen perhiz dönemindeki ayinlerde kantat söylenmiyor, geleneksel olarak pasyonlara yer veriliyordu.
- Thomas Kilisesi’nden başka, Nikolai Kilisesi, Yeni Kilise ve Petri Kilisesi, Paulin Kilisesi’nin müziğinden de Bach sorumluydu.
- Kantorlar ayinler için yeni eserler besteledikleri gibi, daha önce bestelenen kantatları da kullanırlardı. Çeşitli arya ve resitatiflerden oluşan kantatlarda, koronun da önemli bir yeri vardı.
- Kiliselerde söyleyen korolar, Thomas Okulu’nda yatılı okuyan 55 çocuktan oluşuyordu.
- Korodaki çocuklar, kendi aralarında dörde bölünerek her bir kiliseye dağılıyorlardı. Birinci Koro, en iyi öğrencilerden oluşuyor ve Thomas Kilisesi’nde söylüyordu. İkinci Koro Nicholai’de, Üçüncü Koro Yeni Kilise’de, Dördüncü Koro ise Petri Kilisesi’nde görev yapıyordu. Her korodan sorumlu bir koro şefi vardı ve kantor bunların çalışmalarını denetliyordu.
- Bach, her hafta yaklaşık 30 dakikalık yeni bir kantat bestelemek zorundaydı; 1723-24 dönemini kapsayan ilk kantat yılında 62 kantat bestelemişti.
- İnançlı bir Protestan/Lutheryen olan besteci, müzik yazmaktan maksadının “Tanrı’ya ibadet etmek” olduğunu söylüyordu. Sözlü eserlerinin çoğunu dini konular üzerine yazmıştır.
- Bach, profan (dindışı) nitelikli eserler de vermiştir. Çeşitli nedenlerle dindışı kantatlar da bestelemiştir. Kantat, 17. yüzyılın başlarında İtalya’da doğmuş, önce Fransa’ya, ardından da Almanya’ya ulaşmış vokal nitelikte bir sahne eseridir, opera ile akrabadır ancak ondan farklı olarak oyun içermez. Bach dindışı kantatlarının pek çoğunu dramma per musica (müzikli oyun) diye adlandırmış, bunları sahnelenmeyen operalar gibi düşünmüştü. Bach’ın kantatlarının üçte biri kaybolmuştur. Bach, operaya ilgi duymamış, hiç opera yazmamıştır.
- Bach’ın en tanınmış dindışı kantatı Kahve Kantatı’dır ve 1734 yılında ilk kez seslendirilmiştir. Bu kantat, günümüzde sahneli ve kostümlü bir biçimde küçük bir komik opera olarak da icra edilmektedir.
- Kahve Kantatı’nın librettosunu, Bach’ın yakın arkadaşı Picander takma adlı ile tanınan Christian Friedrich Henrici (1700-1764) yazmıştır. Eser, o yıllarda bütün Avrupa’ya yayılan kahve bağımlılığını ele alır. Kızını kahve içme alışkanlığından vazgeçirmeye çalışan bir baba ve onun kahve tiryakisi kızı karakterleri aracılığıyla bu problemi nükteli bir üslup ile anlatır. Eserin hemen başında bir narrator (anlatıcı), dinleyicilere sessiz olmaları ve dikkatle dinlemeleri gerektiğini söyledikten sonra yerini baba-kıza bırakır. Bu kısım, Orta Oyunu’nun mukaddime’sini anımsatır ve Ortaçağ tiyatrosundan miras kaldığı düşünülür.
- Üç şarkıcının birlikte söylediği, kahve içmenin normal olduğunu ilan eden bir trio ile eser biter. Kahve Kantantı’nda şan partilerini tenor, soprano ve bariton sesler söyler.
- İtalyan oyun yazarı Carlo Goldoni (1707-1793) de Kahvehane (La Bottega del Caffé) adlı bir eser yazmıştır. Dönemin sanatçılarını kahve üzerine eser yazmaya iten, Avrupa’da kahvehanelere ilişkin tartışmalardı.
- Venedik ve Londra gibi denizcilik ve ticarette önde gelen şehirler kahve ile ilk tanışan şehirler olmuştu. İlk kahvehaneler Venedik’te 1645’te, Londra’da 1650’de, Hamburg’da 1680’de, Paris’te 1686 yılında açılmıştı. II. Viyana Kuşatması döneminde Viyana’da kahve çok az biliniyordu. Kuşatmayı kaldırıp geri dönen Osmanlı ordusundan kalanlar arasında çuvallar dolusu kahve de bulunmaktaydı. Viyanalılar, deve yiyeceği olduğunu düşündükleri kahveyi Tuna Nehri’ne dökmeye başlamışlardı. Geçmişte savaş esiri olarak Osmanlı topraklarında kahveyi tanıma fırsatı bulmuş olan tüccar, diplomat, casus ve asker Jerzy Franciszek Kulczycki (1640-1694), Viyana’da ilk kahvehaneyi açmış ve burası büyük bir popülarite kazanmıştı.
- Hızla yayılıp, bağımlılığa dönüşen kahve içme alışkanlığı ve sosyal bir ihtiyaca cevap veren kahvehanelerin açılması, Bach’ın yaşadığı Leipzig’de de tartışmalara konu olmuştu. Kahve Kantatı’nın yazıldığı yıllarda iyice kalabalıklaşan kahvehaneler, toplumun muhafazakar kesimleri tarafından hala uygunsuz mekanlar olarak görülüyor, birer sefahat yuvası ve suç odağı olarak değerlendiriliyordu. Kadınların ve genç kızların kahve içmelerinden duyulan rahatsızlığın temelinde ise cinsiyetçi söylem vardı. Kahve de tıpkı pantolon ve tütün gibi erkeklere mahsus bir şey olarak görülüyordu.
- Leipzig kentinin pazar yerinin hemen ilerisindeki Cafe Zimmermann’da Bach, Telemann’ın 1701 yılında kurduğu müzik topluluğu Collegium Musicum ile konserler veriyordu. Alman dünyasına has bir olgu olan Collegium Musicum’ların en ünlüsü Leipzig’dekiydi. Bu ünlü okul, 1909 yılında tekrar kurulmuştur. Kahve Kantatı’nın da bu ünlü mekânda seslendirildiği tahmin ediliyor. Kadınların kahvehaneye girmesi yasak iken Zimmermann’daki konserlere gelebiliyorlardı. Cafe Zimmermann’ın bulunduğu bina, İkinci Dünya Savaşı’nda, 1943 yılındaki bombalamada yıkılmıştır.
- 2008 yılında, Boğaziçi Üniversitesi’nde Evin İlyasoğlu’nun koordine ettiği Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri kapsamında J.S.Bach’ın Kahve Kantatı’nın sponsoru Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları idi. London Baroque topluluğu üyeleriyle birlikte, soprano Emma Kirkby, bariton Peter Harvey ve barok flütçü Ashley Solomon sahnedeydi.
Yararlanılan Kaynaklar
- Bach Yaşamı ve Eserleri, Aydın Büke, Kabalcı Yayınevi, 2001.
- Müziğin Peşinde Leipzig, Mehmet Yaşin, Hürriyet, 17 Mayıs 2010.
- Kahve Kokulu Bach Akşamı, Serhan Bali, radikal.com.tr, 25/11/2008.
- Johann Sebastian Bach ve Kahve Kantatı, Bertan Rona, Yemek ve Kültür, Yaz 2014.
Albert Long Hall Klasik Müzik Etkinlikleri, Ashley Solomon, Aydın Büke, Aziz Thomas, Bach heykeli, Bach Yaşamı ve Eserleri, baş müzik eğitmeni, Bertan Rona, Boğaziçi Üniversitesi, Cafe Zimmermann, Carlo Goldoni, Christian Friedrich Henrici, Clara Wieck, Coffee Baum, Collegium Musicum, dindışı, dindışı kantatlar, dramma per musica, Emma Kirkby, Evin İlyasoğlu, Favoriten Sokağı, Hamburg, hürriyet, II. Viyana Kuşatması, J. S. Bach, Jerzy Franciszek Kulczycki, Johann Sebastian Bach, Johann Sebastian Bach ve Kahve Kantatı, Kabalcı Yayınevi, kahve, Kahve Kantatı, Kahve Kokulu Bach Akşamı, Kahvehane, Kantat, kantor, Küçük İstanbul, Kurukahveci Mehmet Efendi ve Mahdumları, La Bottega del Caffé, Leipzig, London Baroque, Londra, Mehmet Yaşin, Mozart, mukaddime, Müziğin Peşinde Leipzig, müzikli oyun, Napoleon, narrator, Nikolai Kilisesi, opera, Orta Oyunu, Paris, Paulin Kilisesi, Peter Harvey, Petri Kilisesi, Picander, profan, Robert Schumann, Serhan Bali, Thomas Kilisesi, Thomas Okulu, Tuna Nehri, Venedik, Yemek ve Kültür, Yeni Kilise
Comment
Çok güzel bir yazı olmuş, teşekkürler