
Radac’a Drina ve Bardha Şelalesi’ni görmeye gittik. Manzara harikaydı.
Arnavutluk Alpleri’nde, deniz seviyesinden 2381 m yüksekliğindeki Rusolia Tepesi’nden girişi olan Radac mağarası, 2100 m uzunluğundadır. Efsaneye göre bu mağaraya giren dağın diğer tarafından çıkabilir. Mağara birçok tünel, galeri ve koridordan oluşmaktadır. Mağarada Neolitik dönemden insan izleri bulunmuştur. Ak Drin Nehri mağaranın yakınından doğar. Mağara, su kaynağı ve şelale 1983 yılında koruma altına alınmıştır. Saniyede 5 metreküp suyun aktığı bu önemli kaynak biz gittiğimizde pek sakindi.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
- Bölge halkı İkinci Dünya Savaşı’nda Tito adıyla anılan Josip Broz’un (1892-1980) önderliğinde birleşerek Nazilere karşı başarılı gerilla savaşları vermiş, 1943 yılında Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti’nin temeli atılmış, 1945’te Almanların kesin yenilgisinden sonra, Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyeti doğmuştu. Daha sonra Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti adını alan devlet, Tito başkanlığında altı cumhuriyetten (Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ) ve Sırbistan’a bağlı iki özerk bölgeden (Kosova ve Voyvodina) oluşuyordu. Bölgedeki bütün etnik gruplar Tito’ya bağlı kalmışlardı.
- 1945’den beri Sırplar da Arnavutlar da birbirlerini Kosova’dan sürmek için her fırsatı kullanmışlardı. Devlet Başkan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Sırp Aleksandar Rankoviç (1909-1983) Arnavutlara dönük terörünün çıkış noktasıydı.
- Tito Yugoslavya’sı, 70’li yıllarda Bağlantısızlar / Tarafsız Devletler Topluluğu’nun saygın bir üyesiydi. Başta sıkıyönetim uygulanan ülkede yönetim, zaman içinde yumuşamış, Özyönetim adıyla anılan kendine has yönetim tarzıyla bütün dünyada saygınlık kazanmıştı. Yugoslavya’yı Doğu Bloku ülkelerinden ayıran en önemli özellik, benimsediği Özyönetim Sosyalizmi Ülkedeki fabrikalar işçiler tarafından yönetiliyordu. İşçiler fabrikanın kaderini belirleyecek tasarruf, işe alım/işten çıkartma gibi kararları kendi kurdukları komiteler vasıtasıyla veriyordu. Ancak Özyönetim sistemi SSCB’nin, Bağlantısızlar ise ABD’nin hoşuna gitmeyen politikalardı.
- Kosova’daki Arnavutlar ilk bağımsızlık gösterilerini 1968 yılında yapmış, çoğu tutuklanmıştı.
- 1974 Anayasası ile yeni vatandaşlık hakları kazanılmış, “milletler” gibi, “milli azınlıklar” da kendi hak ve özgürlüklerini kullanma hakkına sahip olmuştu. Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Makedonlar ve Karadağlılar millet olarak; Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler, Çingeneler, Bulgarlar, Almanlar, Rusinler (anadilleri Rusince olan, Doğu ve Güney Avrupa’da yaşayan Doğu Slav kökenli bir halk), Romenler vb. topluluklar milli azınlık statüsünde sayılmıştır.
- Kosova’nın 1974’te özerk bölge statüsü kazanmasından sonra bile, Sırbistan yönetimi, Kosova’ya ayrılan bütçeyi alabildiğine kısmış, yatırımları engellemiş, Kosova’ya yapılacak kamu yatırımlarını Sırp yerleşimlerine tahsis etmişti. Kosova, kuruluşundan beri Yugoslavya’nın en yoksul bölgesiydi.
- Eski Yugoslavya’nın bulunduğu topraklarda Sırp, Karadağlı, Hırvat, Sloven, Makedon, Arnavut, Boşnak, Türk, Macar, Ulah/Romen ve Çingene/Roman halklarının müşterek varlığının yaklaşık 1300 yıllık tarihi vardı.
- 1980 yılında Tito’nun ölmesiyle Yugoslavya’da taşlar yerinden iyice oynamaya başladı. Kosova, 1980’ler boyunca, Avrupa’da devlet terörünün ve insan hakları ihlallerinin en yoğun olduğu yerdi, diyebiliriz. 80’lerin Yugoslavya’sında, hem milliyetçilik hem baskı politikasını başlatan olay, 1981’deki Kosova ayaklanması ve bu ayaklanmanın şiddetle bastırılması oldu. Yabancı basına ve Uluslararası Af Örgütü’ne bölgeye giriş izni verilmemiş, korkunç söylentiler yayılmıştı.
Leave A Reply