- Antik Çağ’ın en ünlü yazarlarından Aiskhylos’un 80-90, Sophokles’in de kabaca 120 oyunundan ancak yedişer tanesi elimizde. Euripides ile Aristophanes biraz daha şanslılar: Euripides’in 92 oyunundan 18’i, Aristophanes’in 43 eserinden 11 tanesi modern okurun eline ulaştı.
- Araştırmacılar Almanya’da bir manastırda 11. ve 12. yüzyıllarda yaşamış rahibelerin dişlerinde mavi boyaya rastladı. Mavi renk pigmenti, Asya’dan gelen lapis lazuliden elde ediliyordu. Pigmentin rahibeler tarafından kullanıldığını gösteren bu keşif, elyazmalarının sadece keşişler ve rahipler tarafından değil, rahibeler tarafından da kopyalandığını / üretildiğini ve kadınların elyazması işinde düşünüldüğünden daha önce rol almaya başladığını ortaya çıkardı.
- Francesco Petrarca (1304-1374) da, Giovanni Boccaccio (1313-1375) da topladıkları el yazmalarını ölümlerinden sonra bir arada tutmayı düşünmüş, ama yine de değerli koleksiyonları satılmaktan, dağılmaktan veya bakımsızlıktan kurtulamamıştı. Petrarca’nın bin bir zahmetle toplayıp Venedik’e getirdiği ve yeni bir İskenderiye Kütüphanesi’nin temelleri olmasını umduğu değerli kodekslerinin bir çoğu rutubetli bir palazzo’da unutuldu, orada çürüyüp gitti. O devirde rutubete yenik düşüp çürüyenler kadar, başka bir kitaba yer açmak için mürekkebi özenle kazınarak yok olan eserler de bize ulaşamadı.
- Floransalı hümanist Niccolò de’ Niccoli (1364-1437), kitapların yalnızca rahiplere değil, tüm okumuş yurttaşlara açık olmasını istiyordu. Arkadaşı Cosimo de’ Medici, el yazmalarının yarısını yeni San Marco Kütüphanesi’ne koydu, öbür yarısı ise Lorenzo Kütüphanesi’nin nüvesini oluşturdu. Böylece Niccoli, son Roma kütüphanesinin de kapatılıp kaderine terk edilmesinden yüzyıllar sonra, halk kütüphanesi fikrini dünyaya yeniden getirmiş oldu.

Floransa’daki Lorenzo Kütüphanesi, Medici Ailesi için Mikelanj tarafından tasarlanmıştı.
1523 yılında yapımına başlanan, 1525 yılında sadece duvarları yapılıp bırakılan, San Lorenzo Bazilikası’na 1571 yılında eklenen Biblioteca Laurenziana projesi, Mikelanj’ın heykelsiz tasarladığı tek mekandır.
Fotoğraf: Pivada.com
- Henry James, usandırıcı ayrıntıları bir yana bırakır. Buna, sanatın yüce ekonomisi adını verir. Bir sahneyle öbürü arasında kahramanın hayatının sürüp gittiğini varsayma yeteneğimiz olduğu için, böyle bir ekonomi mümkün hale gelir. Okurlar olarak bölümler arasındaki boşlukları doldururuz.
- Olay örgüsü, eleştirmenler tarafından, yüksek sanatı en az belirleyen ve tanımlayan anlatı unsuru olarak görüldü. Olay örgüsü, özellikle popüler kitlesel tüketim edebiyatını karakterize eden şey olarak Henry James’i değil de Jaws yazarı Peter Benchley’i okuma nedenimizdir, denir.
- Olay örgüsünün toptan bir kenara bırakılmış göründüğü meta kurmaca adı verilen türde, anlatının geleneksel olarak düzenlenmiş sahnelere bölünmesinden kaçınılır, amaç gerçekliği en küçük değişikliğe uğratmadan yansıtmaktır. Bazı görüşlere göre, meta kurmaca okurun kurgusal rüyasını engelleyici etki yapar; okur yazarı ya da yazıyı düşünmeye zorlanır.
Yararlanılan Kaynaklar
Bizi “Biz” Yapan Hikayeler, William L. Randall, Ayrıntı Yayınları, 2014.
Sapma, Stephen Greenblatt, Can Yayınları, 2013.
Ortaçağ Yazmalarının Bir Kısmı Kadınların Elinden Çıktı, Naz Vardar, Atlas Tarih, Şubat-Mart 2019.
Leave A Reply