Prof. Ervin Staub (1938-) şöyle yazar: “Otoriteye sarsılmaz bir saygının hakim olduğu toplumlarda çocuklar genellikle, koydukları kurallara dair çok az açıklama yapan, hatta hiç açıklama yapmayan, kendilerine karşı gelinmemesini bekleyen ve dik başlılığı ya da kurallara uymamayı sert şekilde cezalandıran ebeveynler tarafından büyütülmektedir. Evde hakim olan hava okulda da devam eder.”
Şöyle sözlerimiz vardır:
Kardeş kardeşin ne öldüğünü ister, ne onduğunu.
Kazanırsan dost kazan, düşmanı anan da doğurur.
“Isırgan, ocağında biter” diyen atasözü saldırgan kişinin, saldırgan ortamda yetiştiğini ortaya koyuyor.
Çocuk neredeyse kundaktan başlayarak dövülür, hayata böyle başlar: Terbiye edilir!
Çocuklar ailede kendinden küçük olanları, sokakta kendinden zayıfları döverek aileden gördükleri şiddeti sürdürür.
Baba eve gelip anneyi dövdüğü için, olayı görsel olarak da deneyimlemek imkanı bulurlar. Anne ayrıca kayınpederinden ve koca ailesinin diğer üyelerinden de dayak yiyorsa, çeşitlemelerden de haberdar olurlar.
Bu çocuklar, serviste şoförden, okulda öğretmenlerden, büyük sınıflardaki çocuklardan da dayak yiyerek büyüyünce, evlenince eşlerini değil karılarını ve çocuklarını döverek hayatlarını sürdürüyorlar.
Babanın, ananın, akrabaların çocuğu sevmemesi söz konusu olamayacağından dayak ile sevgi arasında bir bağlantı aranmıyor.
O yüzden ülkemizde herkes birbirini “sever de döver de.”
“Olursan kazık olma, tokmak ol” atasözü ile ilişkilerde ezilen değil ezen olmanın yeğlenmesi gerektiği ifade edilirken, ilişkilerdeki tarafların algılanışı da ortaya dökülüyor. İki tarafın da ezmediği, ezilmediği bir ilişkinin olabilmesi hesaba katılmıyor.
Leave A Reply