
Meyers 24, Alexander Korzer-Robinson, 1906.
Fotoğraf: www.architecturendesign.net
Sömürge kültürü, Almanya, Hollanda, İtalya ya da Belçika’da kısmen mevcut olmakla birlikte asıl Manş Denizi’nin iki yakasında adım adım kurulmuştur. Bu kültür, bilinçaltında kalan bir içeriğe sahiptir: Dünyanın hiyerarşik olarak düşünülmesi, benmerkezcilik ve Avrupa idealizasyonu (1).
Sömürgeciliğin başarısı, yeni ortaya çıkan kitle kültürü ve eğitim kurumları tarafından desteklenen güçlü araçlara ve taşıyıcılara sahip olunmasından kaynaklanmaktaydı.
Sömürgelere yollanan afişler, kartpostallar coğrafi ortam, insan tipleri, gündelik yaşamdan sahneler, büyük şantiyeler, ulaşım araçları gibi sömürge ikonografisinin motiflerini taşırdı. Eğitim-öğretim kültürü, emperyal zihniyetin aşılandığı sömürge kültürünü yayan önemli bir kaynaktı. Sinema, 1920’li yılların sonundan itibaren sömürgeci imgelemini yaymak için ideal bir araç halini aldı. Makbul vatandaş, inanmış bir sömürge taraftarıydı. Sömürge kültürü, kendi mitlerini, kendi klişelerini ve kendi kahramanlarını yarattı. Kaşifler, yeni kahramanlardı. Dr. Livingstone bu kahramanların belki de en ünlü olanıydı.
Büyük Britanya’da sömürge projesini çoğunlukla Tory’ler (muhafazakarlar) savunurken Fransa’da aynı görüşü cumhuriyetçi sol desteklerdi (2). Fransa, cumhuriyet olmadan önce sömürgeci bir güç idi. Basın özgürlüğü, sendikal örgütlenme özgürlüğü, boşanma özgürlüğü gibi en önemli liberal yasaları kabul eden, laik bir cumhuriyet olarak ortaya çıktığı 1880’li yıllarda Sahra-Altı Afrika’da, Mağrip’te ve Çinhindi’nde sömürgeci yayılıma yönelmişti. Fransa’nın sömürgeler özgürlük getirme isteği, uygarlaştırma görevi vardı. Bu arzu ve görevler, Fransız sömürge kültürünü Britanya emperyalizminden ayıran özelliklerdi. Fransa, sömürgelerde eğitim ve öğretim faaliyetlerini merkeze koyarak, cahil bırakılan kitleleri aydınlatmaya çalışıyordu. Henüz uygarlaşamamış olan halklar, işin sonunda cumhuriyetin nimetlerinden faydalanacaklardı. Fransız devlet adamı ve cumhuriyetçi filozof Jules Ferry’nin (1832-1893) tezine göre, üstün ırkların aşağı ırkları uygarlaştırması hem bir hak hem de bir ödevdi. (Ama aynı Ferry, Senato’ya sunduğu raporda Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı şiddet ve zor kullanımını da göz önüne sermişti.) (3). Fransız Octave Mannoni (1899-1989) de Sömürgeciliğin Psikolojisi adlı kitabında, sömürgeleştirilenlerin bağımlı olmaya ihtiyaç duyduklarını, bu bağımlılığı talep ettiklerini öne sürer (4). Yerli nüfusu asimile etmek, karşı çıkanı gerekirse şiddet kullanarak dışlayıp yurttaş haline getirmek hedefleniyordu. Cumhuriyet’in, kurucu ilkelerinden biri kilise karşıtlığı idi ama sömürgeleştirmede misyonerlerin katkısı büyüktü (5).
Birinci Dünya Savaşı hem ekonomik hem de insan gücü anlamında sömürgelerle olan bağların sıkılaşmasına yol açmıştı.
Yararlanılan Kaynak
(1) Avrupa’nın Kısa Kültür Tarihi, Emmanuelle Loyer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022. Sayfa 88.
(2) A.g.e., sayfa 90.
(3) A.g.e., sayfa 92.
(4) A.g.e., sayfa 100.
(5) A.g.e., sayfa 93.
Leave A Reply