MÖ 1500’lerde Eski Mısır’da ayırt edilen 4 ırk içerisinde beyaz deri renkli, dar burunlu ve uzun boylu insan kategorisi ‘Barbar’ olarak tanıtılmıştır. Dönemin gelişmiş ve ‘üstün’ medeniyeti tarafından böyle ‘aşağı’ nitelikte sınıflanan ‘beyaz Avrupalı,’ kendi medeniyetinin hakim ve hegemonik duruma geçmesine paralel olarak kendi ırk sınıflamalarını oluşturmuş ve pek çok insan grubuna kendisi karşısında daha aşağı pozisyon biçmiştir. Yani ‘güç’ sahibi olan sınıflamakta ve bu sınıflama dikkate alınıp, evrenselleşmektedir.
19.yüzyılda dünya üzerinde askeri, ekonomik ve politik hegemonya kuran Batı uygarlığının kendi dışında kalan coğrafyalarda yaşayan insanlara yönelik geliştirdiği etnosentrik ve ırkçı kavrayışın evrimci bakış içerisinde karşımıza çıkması gibi, Ortaçağ İslam dünyasının evrimci düşünce modelinde de ırkçı yargıların izleri göze çarpar.
Nasıl ki 19. yüzyılda hem biyolojik hem de toplumsal evrim merdiveninin en üst basamağına ‘Avrupalı beyaz’ yerleştirilmişse, Ortaçağ İslam dünyasının evrim modeli de ‘Müslüman beyaz’ı en yüksek ve ‘şerefli’ noktaya koymuştur.
10.yüzyılda İbn Miskeveyh, “…orada maymuna yakın insanlar vardır ki bunlar yeryüzünün mamur yerlerinden uzaktaki Kuzey ve Güney bölgelerde yaşarlar; zenciler ve benzerleri bu aşağı tabakadandırlar. Bu yüzden medeni milletler onları hizmetlerinde kullanırlar.”
İbn-i Haldun ise “…bütün halleri insanlarınkinden uzak hayvanlarınkine yakındır..” der.
Kınalızade Ali, “Bunların insan nev’inden oldukları sabitse de aşağı durumda olanlar” dan bahseder.
Doğal bir farklılığın ‘ayrımcılık’ için temel alınması, ayrımcılığın doğallaştırılıp meşrulaştırılmasına, evrimci yaklaşımın dayanak yapılması hususunda İslamiyet’in Hıristiyan Avrupa’dan farklı bir pozisyonda olmadığı söylenebilir.
Yararlanılan Kaynak
Din Hayattan Çıkar, Tayfun Atay, İletişim Yayınları, 2019. Sayfa 235, 236.
Leave A Reply