İtalyan filozof, Dominiken rahip, gökbilimci ve okültist Giordano Bruno (1548-1600), Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri sayılır. İnsanın tanrısal bir zihne sahip olduğunu varsayar.
Bruno, Plotinos (204-264) gibi, bilmenin dört seviyesinden bahseder; bunlar duyu, hayal gücü, akıl ve idraktir.
Plotinos, Platon’un metafiziğini, biraz daha farklı bir şekilde yeniden gündeme getirerek Platon’un, Helenistik Çağ’da ve Ortaçağ’da, hem Hıristiyan hem de İslam felsefesinde etkili olmasına yol açan Yunan filozofudur.
Bruno, bilmenin dört seviyesini bu şekilde belirledikten sonra, bilişsel sürecin aslında bir bütün olduğunu ve temelde hayal gücüne dayandığını ortaya koyar. Kavrayış, hayal gücünün ta kendisi değilse bile, onsuz da var olamaz, der. Dolayısıyla, hayal gücünde imgeler resmeden ya da yontan kişi, yegane düşünürdür; düşünür, ressam ve şair, hepsi birdir.
Aristo (Ö 385-323)da, düşünmek imgelerle akıl yürütmektir, derken, idrakin duyu izlenimlerinden edinilen imgelerden hareket etmek zorunda olduğunu söylüyordu.
Ben Türk edebiyatında biraz eskiye gittiğimde Orhan Veli ile Sait Faik’i çok severim. Geçen gün Cumhuriyet Kitap’ta Serkan Erden’in Adem Kocamaz ile yaptığı söyleşinin hislerime tercüman olduğunu gördüm: “Orhan Veli ile Sait Faik hikayeleri akrabadır. Gündelik yaşamımızda bazen farkına varamadığımız güzelliklerin, yaşama sevincinin şiir ve hikaye şubeleridir bu iki isim. Basit ve sıradan gibi görünen renkli durumları en yalın haliyle görüp yine en yalın haliyle bize gösterirler,” demiş Kocamaz. Ben bu iki yazarı neden sevdiğimi böyle ifade edemezdim. İşte bilmek ve dereceleri.
Yararlanılan Kaynak
Hafıza Sanatı, Frances A. Yates, Metis Yayınları, 2020. Sayfa 280-283.
Sait Faik’in Yaralı Günleri, Serkan Erden, Cumhuriyet Kitap, 1 Ekim 2020.
Comment
https://azizkerim.com/