- Postmodernizm, anlam ve değerlerin temellerini sorgular.
- Postmodernizm, sosyal benlik kavramını değişime uğratmıştır.
- Modern öncesi toplumlarda, kimlik sosyaldir, ama durağandır. Bu dönemde kimlik, tanımlanmış rol sistemleri tarafından belirlenir ve sürdürülür. Dünyadaki yerimizi sorgulamaya gerek yoktur, kimlik bir sorun değildir, klandaki pozisyon tam olarak bellidir.
- Aydınlanma ile başlayan Modern dönemde, daha geniş sosyal roller oluşmuştur. Artık kimliği seçme durumu söz konusudur. Birey, kim olduğu ve neler yapması gerektiği konusunda endişe duymaya başlar. Bireyin kim olduğu, olabileceği veya olması gerektiği konusunda kimlik krizi doğar. Kabul gören ve istikrarlı bir kimlik sahibi olabilmek için çaba ve kimliğin geçici, kırılgan veya yanlış olabileceğinden endişe başlar.
- Kollektif dayanışmanın yerini yalnızlık hissi alır.
- Devlet, insan ilişkilerine çok fazla müdahil olmaya başlar.
- İnsanlar aidiyet hissini yitirdikçe, yabancılaşma hissi artar.
- Modern kent, yalıtılmışlık hissi yaratsa da, geleneklerin kısıtlamalarından bireyi özgürleştirir.
- Postmodern dönemde, gittikçe daha çok olası kimlik sunulur ve hızla çoğalan rollere uyum sağlamak gerekir.
- Postmodern kuramcılar, hiçbir önemli, gerekli veya ebedi benlik kavramına inanmaz. Lacan ve Foucault, istikrarlı, birleşik benliğin her zaman bir yanılgı olduğunu söyler.
- Artık önemli olan tek şey imajdır. Kişisel imaj, kurumsal imaj, imaj yönetimi önemlidir. Saç kesimi, kıyafet, gidilen yerler, ofisin bulunduğu semt, kullanılan otomobil, cep telefonu markası ve daha pek çokları imajı oluşturur.
- İmaj, bir iletişim aracıdır.
- Kişinin kendisini nasıl gördüğü (öz imaj), başkalarının kişiyi nasıl gördüğü (algılanan imaj), kişinin kendisini nasıl görmek ve görünmek istediği (arzulanan imaj) söz konusu olduğunda, öz imaj ile algılanan imaj arasındaki fark, imaj problemini doğurur.
- Postmodernizm’de benlik özden yoksundur; moda, alışveriş ve yaşam tarzı tercihleri, sahiciliği ortadan kaldırmıştır. Kimliğin oluşumunun, gittikçe daha çok, neleri satın aldığımızla veya satın almak istediğimizle ilişkili olduğu öne sürülür.
- İnsanların, eskisine göre çok daha az bağlılık hissederek, kimliklerini daha sık değiştirebildiği düşünülür.
- İşaretlerin ve imajların gittikçe daha çok yayılması ile birçok reklam, ürüne bir yaşam tarzı ve deneyim hissi kazandırmaya çalışır. Eşyaların ve hizmetlerin pratik faydasından çok, onlara iliştirilen imajları tüketmekten doyum elde edilir.
- Zaman içinde kentlerde yaşayan bireyler, hayatları hakkında daha bilinçli, sosyal rolleri ile daha ilgili ve dünyadaki yerleri hakkında daha endişeli hale gelmiştir.
- Modernistler kendilerini kentle ilişkileri üzerinden; Postmodernistler ise kendilerini, bilgi teknolojisinin merkezsiz ağları aracılığıyla tanımlar.
- İnternetin sanal gerçekliği ulusal kimliği zayıflatır, genel ve özel benlik arasındaki eski ayrımları aşındırır. Bizi, insani özellikler hakkındaki varsayımlarımızı dayandırdığımız zeminleri sorgulamaya iter.
- Kimlikler akışkan hale gelir. 1990’lara doğru, insanlar bir sinyale dönüşür.
- Jean Baudrillard yeni teknolojilerin insan olmanın ne anlama geldiği hakkında yeni endişeler ürettiğini söyler.
- Makine ve insan bedeninin karışımı olan siberg, hibrid doğası nedeniyle Postmodern kimliğin bir modeli olarak görülür. Siberg, Postmodernistler için cazip bir figürdür, çünkü insan/insan dışı, doğal/doğal dışı, organik/teknolojik, benlik/öteki gibi karşıtlıkları sorgular.
algılanan imaj, arzulanan imaj, Çağdaş Sanat, Çağdaş Sanata Varış, Foucault, imaj problemi, Jean Baudrillard, Lacan, Modern dönem, öz imaj, Postmodern, Postmodernizm, siberg
Leave A Reply