- Tahsin Saraç, hazırladığı Fransızca-Türkçe Sözlükte küreselleşmeyi dünyacalaşma olarak Türkçeleştirmiş.
- Amin Maalouf, küreselleşme kültürdeki çeşitliliği bir yandan tehdit ederken, bir yandan da tehdit altındaki kültürleri korumak isteyenlere bu fırsatı tanıyor, diyor. Küreselleşme çok yönlüdür; metalaşan küreselleşme ve finansal küreselleşmeden bahsedebileceğimiz gibi, küreselleşmenin dini ve kültürel boyutlarından da bahsedebiliriz.
- Hasan Bülent Kahraman’agöre küreselleşme kapitalist dönemin önemli bir kırılma noktasıdır. Yerleşik kurumlaşmanın ve onu hazırlayan mantığın eleştirisi en üst noktaya bu dönemde ulaşmıştır. Soğuk Savaş dönemini belirleyen anlayış ve kurumlar bu dönemde yeni bir yapılanmaya tabi tutulmuş; bu dönem, yeni bir demokrasi anlayışının oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Platonik Batı metafiziğinin sonuna gelinmiş, daha Aristocu bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Kant estetiğinin ciddi bir sarsıntı geçirmesi ve Duchamp anlayışının dönüştürülmesi sanatın en önemli çıkışları olmuştur. Küreselleşme ile birlikte somutlaşan ırkçılık, ayrımcılık, yoksulluk karşıtı politikalar, siyasal İslamcı hareketler sanatın ifade alanı içine soktuğu kavramlar olmuştur.
- Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, Oryantalizm kavramının güç kazanmasıyla sömürgecilik sonrası çözümlemeleri devreye girdi. Bu, Batı dışı toplumların kendi geçmişleri ve özgün kimlikleriyle bütünleşme çabalarını beraberinde getirdi. Sömürgecilik sonrası kültürel çalışmalar sistemin dışarıdan; feminist çalışmalar ise sistemin içeriden eleştirisini yaparlar.
- 1990’larda sanat melezleşme (hybridization) kavramı ile tanıştı. Eklektisizm, farklı ifade ve üslupların bilinçli olarak yan yana getirilişi iken melezleşme, doğal bir sürecin ve oluşumun sonucudur. Zorlama melezleşme, birbirinden ayrı, farklı ve kopuk iki kültürel alanın bulunduğunu; belli koşullar altında bu iki alanın bir araya gelerek kaynaştığını kabul ederek, dışsal bir iradenin varlığını savunur. Doğal melezleşme ise, insanın her noktasını kendisinin saydığı bir dünyada yaşadığını; arındırılmış ve yalıtılmış bir kültür olamayacağı görüşünden yola çıkar; tüm kültürleri öteki kültürlerden etkilenmiş bir bünye olarak görür. Kültürlerin birbirinden etkilenmesinin doğal bir durum olarak kabul eden doğal melezleşmeye, kültürötesileşme (transculturation) da denebilir. Melezleşme, küreselleşmenin bir sonucu olarak görülebilir; melezleşme, kozmopolitizm ile birlikte düşünülebilir.
- 1980 ve 1990’lardan başlayarak kozmopolitizm kavramına en önemli dayanaklardan biri yersiz-yurtsuzlaşma (deterritorialization) kavramı olmuştur. Gerek iç gerekse dış sınırlar oluşturan ulus devlet, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra önemli bir dönüşüm geçirmeye başlamıştır. Bu süreç Hegelci tarih anlayışının; Aydınlanma düşüncesinin yukarıdan aşağıya yapılanan toplum mühendisliği anlayışının; modernitenin ve Platonik devlet anlayışının sonuna gelindiği bir dönemdir. Yersiz-yurtsuzlaşma denilirken sadece ulusötesi değil, ulusiçi yaklaşımlar da göz önüne alınmalı; melezleşme, ulusal kültürün iç dönüşümlerini de içeren bir süreç olarak düşünülmelidir. Küresel olanın yerelleştiği, yerel olanın küreselleştiği bir döneme girilmiştir. Melezleşmeyi çoğullaşma sürecinin bir parçası olarak gören ve olumlayan düşünürler olduğu gibi eleştiren düşünürler de vardır. Çokkültürcülük, hiyerarşik bir üst kabule ve tercihe değil, zorunlu bir biraradalığa (coexistence) dönüşür; ulusal kültürel tercihler aşılır.
- Küreselleşmenin getirdiği “yerelin evrenselleşmesi ve evrenselin yerelleşmesi” yaklaşımı kimlik kavramını politik içerikli bir milliyetçilik temeline oturtmuştur. Milliyetçilik eksenindeki açılımlar, Postmodernizm’in ve Yapısökümcülük’ün konu ettiği öteki, kimlik, fark, çoğulculuk, aidiyet gibi olgular gerek sanat, gerekse siyasal-toplumsal düzlemde yer bulmaya devam etmiştir. Küreselleşme döneminde AIDS, ekolojik ve politik kirlenme, güvenlik duygusunun yitimi sanatın konuları arasında sıklıkla yerini almıştır.
Teknolojik gelişmeler,
Bilginin yayılması,
Halkların yaşlanması,
Dünyanın finansal olarak birbirine bağlanması,
İnsan hakları ve politik haklarda daha talepkar olunması 21. yüzyılın ana konuları olacak gibi gözüküyor.
Bu konulara globalleşme ve yerelleşme açısından kısaca bakarsak:
Küreselleşme,
Genişlemiş pazar için yeni fırsatlar, teknolojinin ve yönetim becerisinin yayılmasını vaat ediyor.
Bunlar neticesinde ise artan verimlilik ve daha yüksek bir hayat standardı.
Buna karşılık, dengesizlik ve istenmeyen değişiklikler getirmekle suçlanıyor: İthalat ile yaratılan rekabet sonucu, çalışanların işlerini kaybetmesi; yabancı sermaye akışının resesyona yol açması; geri dönüşü olmayacak doğa felaketlerinin yaşanması gibi.
Yerelleşme,
Katılımda artış, insanlara yaşamlarına yön vermede imkan sağlamak; yerel yönetimlerle seçmene daha yakın olabilmek, daha çok kararın yerel düzeyde alınabilmesi, bu karaların daha hassas ve uyumlu olabilmesi ile övülüyor.
Tasarımı kötü yapılmış yerel yönetimin yerel altyapı kullanımında ve servislerde verimsiz kullanıma neden olacağı, bütçe açıkları yaratacağı, ağır borç yükü altına giren ve kaynaklarını akılcı kullanmayan yerel yönetimlerin ülke ekonomisini de sarsacağı savları ile yeriliyor.
Leave A Reply