19. Yüzyıl Mimarisi 2
- Geçmiş havası yaratmayı amaçlayan bir mimarlık anlayışı söz konusu oldu. 18.yüzyılın ortası ile 19.yüzyılın üçte ikisi arasında klasik ya da romantik üslupların değişik anlayışlarına göre hem eski soylu sınıf, hem de yeni zenginler sınıfı için sıfırdan inşa edilmiş yüzlerce şato vardır. Ayrıca Avrupa’nın dört bir yanındaki tarihsel şatolar da restore edilmiştir.

1856 yılında yapımı başlatılan Trieste’deki Miramare deniz köşkü, 1860 yılında tamamlandı. Avusturya Arşidükü Ferdinand ( daha sonra İmparator I. Maximilian)ve karısı Charlotte için Carl Junker tarafından tasarlanmıştı. Köşkün 22 hektarlık bahçesi ise Tropik ağaç ve bitkiler kullanılarak Arşidük tarafından tasarlanmıştı.

Anif Şatosu, Avusturya’nın Salzburg kentinin dışında, suni bir göl kıyısında yer alıyor. Neşeli Günler ve Odesa Dosyası adlı filmelerin seti olmuş şato, 1838-1848 yılları arasında Gotik Yeniden Canlandırma üslubunda restore edilmişti.
- 19.yüzyılın varsıl ticaret ve endüstri patronları kendilerine saraydan farkı olmayan malikaneler yaptırdılar.
- Şehirlerin büyümesi sıraevlerin gelişmesine neden oldu. 1812-22’de Londra’da, Park Crescent’ta yapılan John Nash tasarımı sıraevlerin devasa bir sütunlu portiği vardır.
- Yeni üretim tekniklerinin, metal ve cam gibi malzemelerin 18. ve erken 19.yüzyıllardaki gelişimi belirleyici oldu. Cam pencereler Roma döneminde kullanılmış, ama sonra Ortaçağ’a dek büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. Geç 18. ve erken 19.yüzyılda cam yapım tekniklerinin gelişmesi ve pencere camlarına uygulanan vergilerin kalkması, 19.yüzyılın ortalarında büyük boyutta cam kullanımını teşvik etti. Geleneksel ahşap iskelet, zıvana-delik geçme ve kavilyalarla bir araya getirilir. Çivi kullanımı erken 19.yüzyıldan itibaren yaygınlaşmıştır. Binalarda metalin büyük ölçekli kullanımı dökme demirin 18.yüzyılda gelişmesiyle başlamıştır. Beton, Romalıların kubbe ve çokkatlı binalar yapmasına olanak vermişti. Demir ya da çelik profillerle desteklenen betonarme 19.yüzyılın ortasında geliştirilmişti. Dökülebilme özelliğinden dolayı beton, 19.yüzyılın ortasından itibaren alınlık, parapet ve korkuluk gibi mimari detayların yapımında kullanılmakta, üzeri boyanmaktaydı. Sıhhi tesisatın ve banyo işlevinin evin içine taşınması ancak 19.yüzyılda yaygın hale gelebilmişti. Aynı dönemde bakterinin keşfedilmesi döşeme ve duvarlarda kolay temizlenebilir mozaik karolar kullanımını getirdi.
- Binaya karakterini veren unsurlardan biri olan pencereye gelince, dikey sürme pencere, 18. Ve 19.yüzyıllarda İngiliz ve Amerikan mimarlığının karakteristik bir ögesiydi ve büyük olasılıkla İngiliz bilim adamı Robert Hooke (1635-1703) tarafından icat edilmişti. 19.yüzyıl ortalarından itibaren, cam yapım teknolojisindeki gelişmeler sonucu daha büyük cam panellerin üretiminin mümkün olmasıyla, sürme pencere kanadının içinde, kayıtlarla bölünmemiş tek bir cam levha kullanılmaya başlandı.
(Pencere için İngilizcede kullanılan window terimi, Eski Nors dilindeki wind eye yani rüzgar gözü ifadesinden gelmektedir.)
- 19.yüzyılın ana yakıt türü olan kömürden daha etkin yararlanmak için şömine aksamı geliştirilmiş, dökme demir gömme çözümler, kömür yakmak için ızgaralar üretilmiştir.
- Daha önceleri ayrı dükkanlarda satılan çok çeşitli mallar artık büyük mağazalarda bir araya getiriliyordu. Mağazaların cam panelli vitrin pencereleri sergilenen malları göstermeye yarıyordu. Ortaçağ’daki penceresiz dükkanlardan, vitrinlere gelinmişti.
- Bu yüzyılda tren ve buharlı gemilerin gelişmesi ve kitle turizmini desteklemesiyle otel önem kazanan bir bina türü haline geldi.
- Müze, 18.yüzyılda yeni bir bina türü olarak ortaya çıkmıştı. İlk örneklerden biri Münih’teki Alte Pinakothek’tir. 19.yüzyılda müze binaları artmaya devam etti.
- Geç 19.yüzyılda İngiltere’de mimarlığa da Kraliçe Victoria dönemi (1837-1901)adını verdi. Bu dönem, Klasik, Romanesk, Gotik ve Rönesans motiflerini kullanan yeniden canlandırmacı üslupların çeşitliliği ile karakterize olmuştur. Bu eklektik (seçmeci)tarzlardan biri olan Beaux-Arts, Yunan, Roma, Rönesans ve Barok dönemlerine özgü ögeleri birleştirmiştir. Konut gibi daha küçük ölçekli bina tipleri arasında revaçta olan Kraliçe Anne tarzı asimetri, küçük camlı pencereler, dekoratif kalkan duvarları, süslü tuğla ve kiremit işçiliğiyle belirgindir. Bu üslubun Amerikan yorumları da olmuştur. Geç 19.yüzyılda Mağrip tarzı denen üslup rüstik tuğla duvar işçiliği, soğan kubbeli kuleler, kafesli pencereleri ile Avrupa’da uygulanmıştır. Bir başka eklektik deneme beşikkemerli üslup ise Erken Hıristiyan, Romanesk ve Rönesans gibi beşikkemerli üsluplara ait ögeleri bir araya getirmekteydi. Yüzyılın sonuna doğru Art Nouveau gibi tamamen yeni üsluplar da ortaya çıkmıştır.

1875 yılında açılan Paris Opera binası alınlık, sütun, kubbe heykelleri ile Beaux-Arts üslubunun tipik bir örneğidir.

Kamu binalarının büyük açıklıklı çatı ve döşemelerinde hem dökme hem de dövme demir kullanıldı. Geç 19.yüzyılda yapısal çelik geliştirildi.
Ahşabın aksine demir bel vermeyecek kadar güçlüydü. 1851-2’de açılan Londra’daki King’s Cross Tren Garı içeride hiç kolon olmaması çok önemsenmişti. Ayrıca, tren raydan çıkarsa kolonlara çarparak çatıyı çökertemeyecekti. 1877’de Milano’da açılan II. Vittorio Emanuel Pasajı da taş, cam ve demirin hem yapısal hem de dekoratif olanaklarından yararlanarak yapılmıştı. 1936 yılında yanan, 1851’de inşa edilen Londra’daki Crystal Palace dökme demir iskelet içine camlı tonoz yerleştirilerek yapılmış, daha sonra konutlarda limonluk yapımı yaygınlaşmıştır.
Leave A Reply