Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra uluslar arasında ve içinde, servet ve fırsat dağılımındaki muazzam eşitsizliklerin büyümesine izin verildi. Özellikle 2003 yılındaki feci Irak işgali ve 2008 yılındaki ekonomik çöküş rezaletinin ardından, sıradan halka dayatılan yıllar süren kemer sıkma politikaları, bizi aşırı sağ ideolojilerle kabile milliyetçiliklerinin hızla çoğaldığı bugüne getirdi. Irkçılık hem geleneksel haliyle hem de daha iyi pazarlanan modern biçimleri ile bir kez daha yükselişte, medeni sokaklarımızın altında uyanmakta olan gömülü bir canavar gibi kıpırdanıyor.
Yirminci Yüzyıl Filmini İzlediğim Akşam ve Başka Küçük Keşifler, Kazuo Ishiguro, Yapı Kredi Yayınları, 2022. Sayfa 40, 41.
Aşırı sağın dört şifresi vardır. Birincisi, faşist şiddet aslında bir taraftar devşirme aracıdır. Öfkelerinin bize bulaşmasından keyif alan yeni taraftarlar kazanırlar. İkincisi, faşistler toplumu savunan veya inşa eden kişiler değillerdir. Üçüncüsü, faşizm kemer sıkma politikalarıyla beslenir ama faşistler bu politikalara karşı çıkmaz. Dördüncüsü, göçmenlerin aslında konuyla ilgisi olmadığıdır. Faşistler nefretlerini yönetecek bir Öteki’yi mutlaka bulurlar. Ana akım partiler göçmen karşıtı ajanda benimseyince faşistler kan kokusunu alıyor. Faşistleri kanaatkarlık, eğitimsizlik ve talihsizlik mağduru olarak görmek onları daha da sinirlendirmekten başka işe yaramıyor. Yanis Varoufakis sanayisizleşme ve yoksulluk yüzünden faşizme meyilli halklar arasında İngiltere’nin kuzeyini, Almanya’nın doğusunu ve ABD’nin Orta Batı eyaletlerini işaret ediyor.
Aşırı Sağın Dört Şifresi, Yanis Varoufakis, Oksijen, 23-29 Ağustos 2024.
“Benden dört yaş küçük olan kardeşim Amar ırk ayrımı sorunu yaşamamak için kendisine Allie diyordu.”
“İşin aslı, İngiliz olmamız gerekiyordu ama İngilizler için hep Asyalı, kara, Paki ya da kalan takımdan sayılıyorduk.”
“Hintlileri izlerken bu insanların bir biçimde benim insanlarım olduğunu, bütün yaşamımın bu gerçeği inkar ederek ya da ondan kaçarak geçtiğini de biliyordum. Bir yandan da sanki yarım yokmuş ya da düşmanlarımla, Hintlileri kendilerine benzetmek isteyen beyazlarla, işbirliği yapıyormuş gibi utanıyor, kendimi eksik hissediyordum… Hintli geçmişimi kişiliğime bir artı olarak ekleyeceksem onu önce bulup ortaya çıkarmam gerekiyordu.”
“Bir de elitist olanlar, kültür faşisti olanlar vardır.”
Varoşların Buda’sı, Hanif Kureishi, Can Yayınları, 2001. Sayfa 26, 63, 233,183.
Gönülsüz Köktendinci adlı romanında Muhsin Hamid de ona her şeyi veren ama aynı zamanda her şeyi de alan bir ülkede kültürel kimliğini kaybetmekten, geçmişinden duyduğu gururu kaybetmekten korkan karakteri ile ününü perçinlemiştir. Yazar, 11 Eylül sonrasında insan ırkının bir arada yaşamak için gerekli olan empatiyi geliştirip geliştiremeyeceğini sorgular.
The Reluctant Fundamentalist, Mohsin Hamid, Harcourt Inc., 2007.
Kureishi, Foucault’nun, “iktidar artık bedenleri yok ederek değil, onları şekilden şekle sokarak var olacaktır,” kehanetine paralel olarak yazdığı novellası Vücut’ta okurunu, genç, diri bedenlere olan sonsuz arzunun kökenindeki faşizan olguya götürüyor. Sürekli pompalanan gençlik idealinin, prototip güzellik fotoğrafının biyolojik faşizmin ta kendisi olduğunu vurguluyor. Gogol’un Ölü Canlar romanındakine benzer biçimde burada da ölü canlar kara dönüşüyor.
Vücut, Hanif Kureishi, Everest Yayınları, 2005.
“Farklı yerlerde, genelde rahatsız bir pozisyonda ve suratında bir kitapla uyur ve faşizan bulduğu saate göre değil, ihtiyaçlarına göre daralıp genişleyen bir zaman diliminde yaşardı.”
Son Söz, Hanif Kureishi, Everest Yayınları, 2016. Sayfa 11.
Leave A Reply