Ferit Edgü, okumak ve yazmanın kişiliğimizi bulmamıza yardımcı olan şeyler olduğunu, bunların olmadığı yerde insanın kişiliğinin yükselecek yer bulamayacağını söyleyerek yazının gücüne ve etkisine dikkat çekiyor. Yazarın, okuyucunun düş gücünü harekete geçirerek ona yeni bir hayatın kapısını araladığını söylüyor.
Daniel Pennac, Roman Gibi adlı kitabına bir ön not düşmüş: “Bu sayfaların pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmaması rica olunur” diye.
Pennac, sığınır gibi, reddeder gibi, karşı koyar gibi okuruz diyor. Her okumanın sıradanlıklara karşı bir direnme eylemi olduğunu söyleyip, sıradanlıkları şöyle sıralıyor:
“ Toplumsal olanlar.”
“ Mesleki olanlar.”
“ Psikolojik olanlar.”
“ Duygusal olanlar.”
“ İklimsel olanlar.”
“ Ailevi olanlar.”
“ Eve dair olanlar.”
“ Güruhlara dair olanlar.”
“ Patalojik olanlar.”
“ Parasal olanlar.”
“ İdeolojik olanlar.”
“ Kültürel olanlar.”
“ Şişkin benliğimize karşı olanlar.”
Pennac ayrıca iyi sürdürülen bir okumanın kişiyi, kendisi dahil her şeyden kurtaracağını söyleyip, hepsinden önemlisi ölüme karşı okuruz diyor.
Montesquieu’nun ise, “bir saatlik okumanın alıp götürmediği bir üzüntüm yoktur” itirafı meşhur..
Pennac’ın kitabında çok aşina olduğum iddialara rastladım: Okuduğumuz en güzel şeyleri, genellikle sevdiğimiz bir kişiye borçluyuzdur. Ve ondan, sevdiğimiz birine bahsederiz öncelikle. Ve bu paylaşmalar hürriyetimizin görünmez kalesini kalabalıklaştırırlar. İçimizde sürekli olarak kitaplar ve dostlar bulunur. Olabilecek her sıradanlığı önüne katıp sürüklemek bir eserin en büyük gücüdür, diye yazmış.
Georges Perros, okumak, Lazarus’un dirilmesi, kelimelerin mezar taşını kaldırmaktır, demiş.
Roman Gibi/ Kitaplara ve Okumaya Dair, Daniel Pennac, Metis Yayınları, 2013, sayfa 13-92.
Comment
Beğendim.