Geçenlerde çok sevgili bir bibliyofil arkadaşım bana 2023 yılının Uluslararası Booker ödülünü kazan kitabı hediye etti. Hiç tanımadığım bu yazara hayran kaldığım için bizde yayınlanmış diğer iki kitabını da aldım. Doğrusu bir süreden beri yaşadığım en zevkli macera oldu bu.
Metis’ten yayınlanış sırasına göre en sondan en başa doğru gerçekleşen serüven bana çok farklı bir roman türünü tanıttı. Romana biraz deneme sızmış gibi. Sızmış ama kendine epey bir yer de açmış.
Bulgaristan’ın uzun yıllar içinde bulunduğu sisteme bazen satır aralarında, bazen bölümler ayırarak yapılan sitemler, serzenişler romanlardaki ortak temalardan biri. Sistemin yeknesaklığının yarattığı can sıkıntısı, yokluğun sıkıntısı çok nükteli bir dille anlatılıyor. Tanrı ve din algısı da buna dahil tabi.
“Tanrı bana ilk olarak dokuz yaşındayken elektrikli ampul şeklinde göründü….. Tanrı yoktur, yoksa Gagarin ve diğer kozmonotlar ona çoktan gökyüzünde rastlarlarmış….Tanrı’nın elektrik gibi olduğunu söyledi, vardır ama görünmez….anında öğretmene Tanrı’nın elektrik ampullerinde yaşadığını yetiştirdim.” (1)
“Tanrı bizleri gözetleyen bir böcektir. Sadece küçük şeyler her yerde olabilir.” (2)
“Bizim topraklarda tanrı yok babaanne, diye yumurtladım. Babaannem çaktırmadan haç çıkardı. Bu laflardan dolayı beni herhalde terslerdi, ama kapıda babamı görünce, Bulgaristan’da zaten ne var ki ne kırmızıbiber ne ayçiçek yağı, diyebildi. Ülkenin fiziki ve metafizik yoksunluğunu ancak bu özetleyebilirdi. Tanrı, yağ ve biber.” (3)
“Tanrı yoksa her şey mubahtır, diyor Dostoyevski. Unutan bir Tanrı, Alzheimerlı bir Tanrı bizi tüm sorumluluklardan kurtarırdı. Hafıza yok – suç yok.” (4)
“Tanrı ölmedi. Tanrı unuttu. Tanrı demanslı.” (5)
Sadece başlangıçlardan oluşan bir roman (6); ya da sadece fiillerden oluşan bir roman yazmak (7); ya da sineğin bakışını anımsatan, onun gözü gibi altıgen, binlerce minik gözden/aralıktan bakabilen bir roman yazmak (8) gibi yöntemler veya farklı malzemelerle (beden atıkları, meyve mürekkebi gibi görünmez mürekkeplerle) roman yazabilme (9) arayışlarını bizimle paylaşıyor yazar.
Hafıza ile yazma eylemini, üzerinde uzun uzun düşündüğü iki konuyu, birbirine çok güzel bağlıyor: “Mitlerin arasında herhangi bir büyük hafıza tanrısı veya en azından unutma tanrısı bulamıyorum….. Muhtemelen mitler ortaya çıktığında, dünya anılara sahip olmak için fazlasıyla gençti, unutmaya başlamak için de fazlasıyla gençti.. İnsanlar da erken, yaşlılık akıllarını boşaltmadan önce ölüyordu. Sonuçta yazı da insan hafızasının yeterli olmadığını hissettiğinde gelir.” (10)
Hüzün ile mitolojiyi, zaman ile hafızayı harmanlarken muzipliği ile gülümseten, ifadesinin güzelliği ile hayran bırakan romanlar bunlar. Gospodinov’u tanıma keyfini kaçırmayın derim.
Yararlanılan Kaynaklar
(1) Doğal Roman, sayfa 53.
(2) Hüznün Fiziği, sayfa 52.
(3) A.g.e., sayfa 55.
(4) Zaman Sığınağı, sayfa 66.
(5) A.g.e., sayfa 240.
(6) Doğal Roman, sayfa 18.
(7) A.g.e., sayfa 45.
(8) A.g.e., sayfa 88, 86.
(9) Hüznün Fiziği, sayfa 56, 57.
(10)Zaman Sığınağı, sayfa 253.
Leave A Reply