
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Partition Museum, Amritsar, 2024.
“Hayatın doğası böyleydi, göç ettiğimizde geride bıraktıklarımızı öldürüp hayatımızdan çıkarıyorduk.” (1).
“‘Yerlilik’ göreceli bir durumdu. Birçok kişi kendilerini bu ülkenin yerlileri kabul ettiğinden (ki bununla kendilerinin, annelerinin, babalarının veya büyükannelerinin, büyükbabalarının veya büyük büyükannelerinin, büyük büyükbabalarının orta kuzey Pasifik’ten orta kuzey Atlantik’e uzanan bu toprak parçasında doğduklarını iddia ederlerdi) buradaki varlıklarının kendi hayatları esnasında gerçekleşen fiziksel bir göçe bağlı olmadığını söylerlerdi. Bu konumu en çok savunanlar, yerlilik haklarını en güçlü şekilde ileri sürenler, Britanya yerlilerine benzeyen açık tenlilerle aynı konumda olmaktan çekiniyor gibi görünüyorlardı. Britanya yerlilerinin çoğu gibi bu insanların çoğu da kendi yurtlarının başlarına gelenlerden, bu kadar kısa süre içinde gerçekleşen olaylardan afallamış ve hatta kızgın görünüyorlardı.
Diğerlerinin, soylarının Afrika’dan bu kıtaya köle olarak getirilen insanlara dayandığını düşündükleri insanların arasında üçüncü kademe bir yerlilik ortaya çıkmıştı. Bu kademe bir yerlilik, geri kalanlara nazaran çok yaygın olmasa da büyük bir önem taşıyordu çünkü toplum buna tepki olarak şekillenmişti ve buna bağlı olarak sözle anlatılmaz bir şiddet vuku bulmuştu fakat yine de göğüs germişlerdi (2).
Dünyanın her tarafında insanlar oldukları yerlerden, bir zamanlar bereketli olan şimdi ise susuzluktan kırılan ovalardan, devasa gelgitlerin altında nefes almaya çalışan sahil kasabalarından, aşırı kalabalık kentlerden ve ölüm saçan savaş meydanlarından kaçıyordu. Evet, hepsi diğer insanlardan, bazı durumlarda sevdikleri insanlardan kaçıyorlardı.” (3).
“Göç, değişim ve yeni bir başlangıç şansı sunar.
İbranilerin Mısır’dan göçü, dini ve milliyetçi bir hareketti.
Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde barbarların göçü, bir halkın bir yerden başka bir yere kaymasından daha başka anlamlar taşıyordu. Barbarların sayıları nispeten azdı, fakat bir ülkeye bir kere yayıldıktan sonra, çeşitli türde ezilmiş ve hoşnutsuz kesimler onlara katılmıştı.
Her kitle hareketi, bir bakıma bir göçtür; yani, vaat edilene doğru bir harekettir ve mümkün olduğunda, acil bir hal aldığında, göç fiilen gerçekleşir. Püritenler, Anabaptistler, Mormonlar, Dukhoborlar ve Siyonistler örneğinde böyle olmuştur. Kitlesel göç, bir hareketin ruhunu ve birliğini güçlendirir. İster bir yabancı istilası ister hac ve yerleşim biçiminde olsun, en aktif kitle hareketlenince icra edilir (4).
Alt unsurlar pervasız olurlar, kaos ve anarşi de onların istediği şeylerdir; birlikte hareket etme eylemi gösterirler. Dolayısıyla bu kişiler devrimlerin, kitlesel göçlerin, dini, ırkçı ve şovenist hareketlerin ilk taraftarları arasına katılıp bir ulusun karakterini, tarihini şekillendiren hareketlere damgalarını vururlar.” (5).
Yararlanılan Kaynak
(1) Batı Çıkışı, Mohsin Hamid, Pegasus Yayınları, 2019. Sayfa 82.
(2) A.g.e., sayfa 158, 159.
(3) A.g.e., sayfa 169.
(4) Kesin İnançlılar, Eric Hoffer, Olvido Kitap, 2024. Sayfa 36, 37.
(5) A.g.e., sayfa 42.
Leave A Reply