Cüzzam, veba ile birlikte bilinen en eski bulaşıcı hastalıktır. Mısır ve Hitit dönemlerinde etkili olmuştur. Bakterisi sıcak sever. Vücudun dışa doğru çıkıntı yapan kısımlarını örten deri yüzeylerine, burun, el, ayaklar ve ağıza yerleşir. Salya ya da sümük damlacıkları ile insandan insana geçer; geçmesi için yakın temas gerekir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi bakteriyi hemen tanır ancak öldüremez; bakterinin mumsu koruyucu tabakası bunu önler (1). Vücudun zayıf düşmesi halinde cüzdan bakterisi vücutta yayılmaya başlar. Cüzzam hastalarının el ve ayakları düşmez, hastanın bağışıklık sistemi tarafından “yenir” (2).
Cüzzamın, Avrupa’dan Pasifik bölgesine, Amerika’ya ve Yakın Doğu’ya yayıldığı düşünülüyor (3). Avrupa’da cüzzam vakaları 16. yüzyıldan itibaren düşüşe geçti, 20. yüzyıla kadar tek tük vakalar görüldü. Norveç, cüzzamın Avrupa’da görüldüğü son ülke oldu (4). 17. yüzyılda cüzzam gitti, akraba bakteri verem geldi. Antibiyotiğin icadına kadar vereme yakalanma oranı çok yüksek seyretti. İnsanların veremi ineğe bulaştırdığı ortaya çıktı (5).
Kristof Kolomb’un 1493’te ilk yolculuğundan geri dönmesinden sonra İspanya’yı frengi sarmıştı. Hastalığın denizciler tarafından Eski Dünya’ya getirildiği düşünülmüştü. Yeni genetik analizler ise frenginin, iki dünya arasında gidip geldiğini gösteriyor (6).
2018 yılında Donald Trump, göçmenlerin şiddet ve hastalık getireceğini söylemişti. Açıklamasında kullandığı istila sözcüğü (infest) tıbbi metinlerde de kullanılan bulaşıcı bir tehlikeyi düşündürür. Aynı şekilde Avrupa’da da göçün şiddet ve hastalıkla eş anlamlı tutulduğunu görüyoruz. Bazı hükümetlerin politik çizgisini oluşturan bir olgudur bu. Batı dünyasının büyük kısmında göç negatif çağrışım yapıyor. Bu yeni bir durum değil ve doğal olarak sadece Batı’ya özgü bir olgu da sayılmaz. Göçmenlere karşı tavır almak ezelden beri tüm sınır boylarında şiddet ve hastalığa bağlanıyor. İnsanlar kendi kültürlerinin yabancılar tarafından tehdit altına alındığını, hatta yok edilebileceğini düşünüyor (7).
8000 yıl önce Neolitik Çağ’da Avrupa toplumu orman ve çayırlarda dolaşırken Yakındoğu’dan gelenler yepyeni yaşam tarzlarıyla onlara üstünlük sağladılar; hem kendilerine hem yerlilere yetecek kadar yer ve besinin bulunduğu bu kıtaya yerleştiler. 5000 yıl önce Bronz Çağı’nda gerçekleşen göç dalgaları hastalık ve ölüm getiren mülteci akımına iyi bir örnek teşkil etmektedir. Ölüm getiren göçlere verilebilecek diğer bir örnek ise yerleştikleri yerlerde taş üzerinde taş bırakmayan zorba mülteciler tarafından gerçekleştirilendir (8). Kendilerine ait bir toprakta yaşama fikri Anadolu çiftçileriyle gelişti. Göçlere karşı olanlar öncelikle Avrupa’nın en büyük göç dalgalarından biriyle gelen kültür ithalini göz önünde tutmak zorundadırlar (9).
Milliyetçi ve halkçı sağ partiler göç karşıtı önergeleri destekliyorlar. Aslında sadece Avrupa’yı saran göç dalgalarına karşı çıkmıyorlar, hareketliliğe tamamen muhalifler (10). Küreselleşmiş göç hareketleri, Batı Asya ve Kuzey Amerika’nın Avrupa’dan daha çok göç aldığını gösteriyor. Konu, insanın hareketliliği ve uluslararasılığının yadsınması ise Yahudi düşmanlarının alçak sesli konuşmalarını duymamak mümkün değil. Hannah Arendt, Nazilerin acımasız Yahudi nefretinin sebebini özellikle bu noktada görüyor (11).
Ayrıca suçiçeği, kolera, tifüs, 1918 İspanyol gribi, 1957 Asya gribi salgını, HIV (AIDS) salgını, Ebola, kuş gribi, deli dana hastalığı, Covid de yaşanan salgınlardan bazılarıdır.
Yararlanılan Kaynak
- Genlerimizin Yolculuğu, Johannes Krause, Thomas Trappe, Say Yayınları, 2021. Sayfa 184.
- A.g.e., sayfa 185.
- A.g.e., sayfa 186.
- A.g.e., sayfa 188.
- A.g.e., sayfa 191.
- A.g.e., sayfa 195.
- A.g.e., sayfa 206.
- A.g.e., sayfa 207.
- A.g.e., sayfa 209.
- A.g.e., sayfa 218.
- A.g.e., sayfa 219.
Leave A Reply