Belçikalı sanatçının Türkiye’ye geldiğini, İstanbul’da sergi açacağını okuyunca bu çok ilginç bulduğum sanatçının daha önce izlediğim sergilerini ve eserlerini sizinle paylaşmak istedim. 2017 Venedik Bienali’nde ve 2019 yılında Napoli Capodimonte Müzesi’nde sergilerini görmüştüm. Yine iki yıl ara ile bir Jan Fabre sergisi daha görecek kadar şanslı olduğum için çok sevinçliyim. Üstelik pandemi yüzünden İstanbul’dan ayrılamazken. Sergiyi ayağımıza getiren Galeri Pilevneli sayesinde. 20 Şubat’a kadar Dolapdere’ye gitmem lazım.
1958 Antwerp doğumlu Jan Fabre İstanbul’a getireceği eserlerini mücevher böceğinin kınkanatlarını tek tek yapıştırarak yapmış. Hayvanların doğal yoldan ölmüş olduğunu özellikle söyleşisinde belirtmiş. Yüksek protein değerlerinden dolayı Asya ve Afrika’da yenen bu böcekleri restoranların çöplüklerinden toplamışlar ve üniversitelerin entomoloji bölümlerinden temin etmişler. Sergilenecek heykellerin yapımı gibi, malzemenin toplanması da yine epey emek gerektirmiş.
Sizlerle bu hafta sanatçının 2017 Venedik Bienali’ndeki işlerini paylaşacağım.
San Giorgio Adası’ndaki San Giorgio Maggiore Manastırı’nda sergilenen eserlerin malzemesi cam ve kemikti. Yapım tarihleri ise 1977-2017 yıllarıydı. Eski, kadınlar manastırının iki katı sergi için organize edilmişti.

The Pacifier. Yatıştırıcı. 1977.
Bu eser, sanatçının cam ve kemikten yaptığı ilk eseri. 1977 yılında, Antwerp’te öğrenci iken hocası onu Eindhoven’a Joseph Beuys’un sergisini görmeye yolluyor. Bu sergi onun için çok farklı bir deneyim oluyor ve dönüşte bu emziği yapıyor. Bu işinin sanat ve güzellik üzerine bir metafor olduğunu söylüyor. Yatıştıran ama aynı zamanda yaralar açan. Yaratmak için bedenimde bir yara olması lazım, diyor bir söyleşisinde. İzleyiciyi yaralamak, yaralarını iyileştirmek ve yaraları olduğunu hatırlatmak istiyor. Bir ilaç iyileştirebilir ama zehirleyebilir de, bunu vurguluyor.
Nesnelerin orijinal amacına ulaşmasını engelleyen müdahaleler seri üretilmiş nesneler üzerinde daha önceki yıllarda karşımıza çıkmıştı. Man Ray’in 1921 tarihli Hediye adlı eseri, Günther Uecker’in 1963-67 yılları arasında gerçekleştirdiği çivili ev eşyaları gibi eserler, gelenekleri savunan topluma karşı bir eleştiriyi dile getirmişler; estetik etkiden çok saldırganlık, yabancılaşma ve zarar verme fikirlerini öne çıkarmışlardı.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu

Holy Dung Beetle with Laurel Tree. (Kutsal Bokböceği ile Defne Ağacı).
1970’ler ve 1980’lerde de cam işler yapan sanatçı, heykelleri için 1990’lardan beri Murano’dan bir cam sanatçısıyla çalışıyor. Sergide sadece iki yeşil işi olduğunu özellikle kendisiyle yapılan söyleşide belirtmiş. Biri en son yaptığı (2017) fotoğraftaki eseri. Ama özellikle yeşilin hem ümidin hem de zehrin rengi olduğuna da dikkat çekmiş.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu

Cross for the Garden of Delight, 2013.
Murano cam ve yılan iskeleti kullanılarak gerçekleştirilmiş eserin adı aklıma Hieronymus Bosch’un The Garden of Earthly Delights adlı triptiğini getirdi?
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu

Manastırın üst katında sergilenmekte olan cam ve hayvan iskeletleri ile yapılmış işlerde ağaçkakan, sincap, batağan ve muhabbetkuşu iskeletleri cam kurukafaların ağzında.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu
Leave A Reply