Belirli bir kültürün bir toplumu bir arada tuttuğu fikri, milliyetçiliğin kalıntısı olan, yani bir devletin herhangi bir şekilde birleşmiş bir ulus tarafından sürdürülmesi gerektiği fikridir. Yeni Çağ’ın çoğu devletinde etnik ve dilsel azınlıklar yaşadığından, ulusun ortak kültürel özelliklerle tanımlanması gerekiyordu, bu da genellikle, nüfusun çoğunluğunun veya özellikle baskın bir grubun kültürel ideallerinin ulusun kültürü olarak ilan edilmesi şeklinde oluyordu. Aradan geçen zamanda milliyetçilik, gerçeklik tarafından tasfiye edildi. Avrupa’daki tüm büyük şehirler çok halklı şehirlerdir. Bu durum kimileri için sıkıntı verici, kimileri içinse zenginleştirici olsa da her halükarda bir gerçekliktir. Günümüz halkları için, herhangi bir içeriğe hala sahip olabilen ikna edici bir ulus kavramı her halükarda artık oluşturulamıyor. “Ulus”, artık belirli bir vatandaşlığa sahip olanların oluşturduğu kümeden daha fazlasını ifade etmiyor.
Avrupalı Nedir?, Dag Nikolaus Hasse, Vakıfbank Kültür Yayınları, 2024. Sayfa 85, 86.
Ülke düşüncesi, yani haritada kırmızı veya mavi çizgilerle çevrelenmiş bir toprak parçasında yaşayıp, yeşil ve siyahla gösterilen diğer toprak parçalarından nefret etme zorunluluğu Flaubert’e dar görüşlü, at gözlüklü ve geri zekalı bir aklın ürünü gibi görünmüş.
Socrates’e nerelisin diye sorduklarında, Atinalı değil dünyalıyım, diye yanıt vermiş.
Seyahat Sanatı, Alain de Botton, Sel Yayıncılık, 2005. Sayfa 104, 105.
Bir kitle hareketinin tamamen tek yönlü olması nadiren görülür. İbranilerin Mısır’dan çıkışı bir köle isyanıydı, dini ve milliyetçi bir hareketti. Japonların militan milliyetçiliği esasen dinidir. Fransız Devrimi yeni bir dindi. “Dogması, kutsal ilkeleri (Hürriyet ve Kutsal Eşitlik) vardı. Ulusal bayramlarla bağlantılı olarak işlenen, Katolik ayininden uyarlanmış tapınma şekilleri vardı. Azizleri, kahramanları ve hürriyet şehitleri vardı. Fransız Devrimi aynı zamanda milliyetçi bir hareketti. Yasama Meclisi 1792’de, ülkenin her tarafına “Yurttaşlar yurt için doğar, Yurt için yaşar ve Yurt için ölür” ibaresini taşıyan anıtlar dikilmesi için kararname çıkarmıştır.
Reform’un dini hareketleri aynı zamanda milliyetçi hareketlerdi. Luther şöyle demişti: “İtalyanların gözünde biz Almanlar, aşağılık Cermen domuzlarından başka bir şey değiliz. Bizi şarlatan gibi oynatıyorlar ve ülkemizi iliğine kadar sömürüyorlar. Uyan Almanya!”
Bolşevik ve Nazi devrimlerinin dini karakterleri genellikle bilinir. Orak-çekiç ve gamalı haç, haçla aynı sınıftandır. Bunların resmigeçitleri, dini törenler gibidir. İnanç kaideleri, azizleri, şehitleri ve kutsal türbeleri vardır. Bolşevik ve Nazi devrimleri aynı zamanda tamamen milliyetçi hareketlerdir. Nazi devrimi başından beri milliyetçi olmuştur, fakat Bolşeviklerin milliyetçiliği sonradan gelişmiştir.
Siyonizm hem milliyetçi bir hareket hem de sosyal bir devrimdir. Ortodoks Yahudilerin nazarında aynı zamanda dini bir harekettir. İrlanda milliyetçiliği ise köklü bir dini hava taşımaktadır.
Sömürge ülkelerdeki milliyetçi hareketler, bir bakıma, gurup varoluşunu kurma uğraşı ve Batı bireyciliğinden kaçıştır.
Harold Ettlinger’e göre, “Aşırı milliyetçilik ile vatan hainliği arasında ince bir çizgi var gibidir.”
Kesin İnançlılar (The True Believer), Eric Hoffer, Olvido Kitap, 2024. Sayfa 34, 35, 57, 112.
Leave A Reply