“Hayvanlara olan yaklaşım, yaşadıkları ülke hakkındaki gerçekleri gösterir.”
Yazarın avcılık konusunda din adamlarının tutumunu sorgulamasının aslında ciddi bir dayanağı da var. Kutsal kitaplarında şöyle yazıyor:
“Çünkü insanların başına gelen hayvanların da başına geliyor. Aynı sonu paylaşıyorlar. Biri nasıl ölüyorsa, öbürü de öyle ölüyor. Hepsi aynı soluğu taşıyor. İnsanın hayvandan üstünlüğü yoktur. Çünkü her şey boş. İkisi de aynı yere gidiyor; topraktan gelmiş, toprağa dönüyor. Kim biliyor insan ruhunun yukarıya çıktığını, hayvan ruhunun aşağıya, yer altına indiğini?” Vaiz, 3:19-22.
En beğendiğim cümlelerden yaptığım derlemeyi sunuyorum:
Kışın soğuğu, dünyanın insan için yaratılmadığını; ya da en azından yılın yarısı dünyanın insana dost olmadığını göstermekteydi. (s. 11)
“Sadece gündüz görülebilir olmaları fenerlerin bir özelliğiydi.” (s. 11)
Boğaza takılmış karışık duygular sıcak çay ile erimeye başlıyordu. (s. 28)
Acı biber kadar keskin bir nefret (s. 39); jilet kadar keskin bir mavi vardı (s. 41); keder dünyayı tanımlayan sözcüktü, özün özüydü (s. 59)
“En iyi sohbetler kendinizle yaptığınızdır. En azından bir yanlış anlama olmaz.” (s. 41)
“Güneş göz kamaştırıyordu ve henüz yükselmişti, çabalamaktan dolayı hala kızıldı, uzun, uykulu gölgeler saçıyordu.” (s. 73)
“Rahatsızlıklarının olması iyi bir şeydi. Sağlıklı olmak tehlikeli bir durumdur ve iyiye alamet değildir. Sessizce hasta olmak daha iyidir, zira en azından neden öleceğimizi biliriz.” (s. 189)
“’Bana göre bütün bunlar, bedenin yağ asitleri fermantasyonu sırasında bulunduğunun kanıtı.’ Rokfor peyniri soslu makarna yiyorduk.” (s. 197)
“Her şey geçer. Akıllı İnsan bunu başından beri bilir ve pişman olmaz.” (s. 200)
Yazar ana karakterine, kişilere, nesnelere ve hayvanlara ona hissettirdiği ya da düşündürdüklerine göre lakaplar takarak gerçek adlarındansa bu lakapları kullanıyor. (Garip, Koca Ayak, Bıyıklı, Siyah Palto, Paul –Bekçi-Newman, Müjde, Küllü Hanım, Kurt Gözü, Komutan, Kanişli Beyefendi, Bayan Meripipo –zira uzun boylu ve sinirliydi ayrıca incelikle hazırlanmış kostümler diktiğinden bu isim ona çok iyi uyuyordu-, Peder Hışırtı gibi). Yazar, romanının adını da William Blake’e koyduruyor zaten. Ana karakter, “Konuşmak için isme gereksinim duymadığını, bunun özel bir samimiyet derecesi” olduğunu romanın başında vurguluyor (s. 30).
Olga Tokarczuk yazarı, “gerçeğin en esaslı niteliğini, ifade edilemezliği, ortaya çıkaran kişi” olarak tanımlanıyor.

Yıllar önce Domuzlar Körfezi, Playa Giron, Küba’da.
Yararlanılan Kaynaklar
Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde, Olga Tokarczuk, Timaş Yayınları, 2020.
Doğa Etiği Üzerine Bir Kurgu, Batuhan Sarıcan, Cumhuriyet Kitap, 5 Mart 2020.
Clara, Aydın Büke, Can Yayınları, 2017.
Leave A Reply