1960’lı yıllar aile düzenine, devlet düzenine, siyasal düzene, eğitim sistemlerine, tüketim ekonomisine başkaldırı yıllarıydı. 1960’lı yıllarda kat edilen yol, kendini bulmak için değilse de kendini aramak içindi. Katmandu bir ütopya idi.
- 1960-1970’li yılların ne kadar sanatçısı varsa hepsiyle haşır neşir olan, tarzını koruyarak her alanda eser üretenve her daim yenilikçi olan Susan Sontag (1933-2004), “popüler” ve “yüksek kültürün”her ikisine de duyduğu sadakatten ödün vermedi. Şöyle demiş: “The Doors ile Dostoyevski arasında seçim yapmam gerekseydi, o zaman elbette Dostoyevski’yi seçerdim. Ama seçmek zorunda mıyım?.
- Sontag, klişelere uyum sağlamaya itilmenin baskıcı bir tutum olduğunun altını çizmiş.
- Kadınların özgürleşmesinin sadece eşit haklar elde etmeleriyle olamayacağını, eşit güç de elde etmeleri, bunun için de halihazırda var olan yapılara dahil olmaları gerektiğini belirtmiş.
- Susan Sontag, zamanı on yıllık bölümlere ayırma alışkanlığını her açıdan yanlış bulduğunu, bunun mitlerden biri olduğunu; on yıllarla konuşma olayını çok ideolojik bulduğunu belirtmiş. Bu yöntemin, altmışlarda umulan ve denen hiçbir şeyin başarılı olmadığı ve olamayacağı fikrini dayattığına inanmış. 1970’lerin sonunda, altmışların ruhunun canlı tutulduğu Banff (Kanada), Goa (Hindistan, 1961 yılına kadar Portekiz sömürgesi) ve İbiza (İspanya) gibi birkaç yer kaldığını belirtmiş.
- Sontag Neo Nazi fenomenini, Nazi sembollerinin moda olması; faşizmin yeniden doğuşundan ziyade nihilizm ile, güçlü hissiyata duyulan arzunun bir dışavurumu olarak değerlendirmiş. Toplumun temelinde nihilizm olduğunu, televizyonun nihilizm olduğunu; nihilizmin bazı avangard sanatçıların modernist buluşu olmadığını, nihilizmin kültürün tam kalbinde yattığını belirtmiş.
- Slavoj Žižek (1949-), psikoanalitik teori (Lacan), politik teori (Marks) ve felsefe (Hegel) arasında bağlantılar yapmakla tanınır.
- Žižek için Gerçek, travma ve yoklukla ilişkilidir ve Freud’un bilinçdışı kavramıyla bağlantılı psişik boşluktur.
- Demokrasi, kimlik ve ulus gibi konular, dilin ve temsilin gerçekliği, bu boşluğu örtmeye çalışır.
- Ancak, Žižek Hıristiyanlık ve komünizm gibi büyük anlatıları da destekler.
- Žižek, her siyaset, gerçekliğin teolojik bakışı üzerinde temellenir ve her teoloji doğası gereği siyasidir, diyerek Spinoza’nın izinden gider. Žižek’e göre, ne modern ateist Tanrı’ya inanmayı bırakabilmiş, ne de dindar yazarlar Tanrı’sız bir evren fikrine alışabilmiştir. Bilinçdışı yasakların alanı haline gelen bir özne vardır. Žižek’e göre, bastırılan yasak arzular veya hazlar değil, yasakların ta kendisidir.
- Etik olan, teolojik-siyasi olarak askıya alınır.
- Žižek, felsefe, politika, film ve diğer popüler sanat üzerine ayrıntılı Lacancı analizler yapmıştır.
- 1960’larda, Fransa’da Mayıs 1968, Alman öğrenci hareketleri, ABD’de hippilerin ayaklanmaları yaşandı. 1968’in retoriği cinsel özgürlük ve hiyerarşi karşıtlığı idi.
- Žižek, radikal bir ideoloji eleştirisi içeren Mayıs 1968’in, küresel kapitalist uygarlığı radikal bir şekilde sorgulamaya yönelik son girişim olduğunu söyler. 68’in gözlüğü ile bakınca bugünkü dönemin post-ideolojik olduğuna hükmeder.
- 68’in özü liberal kapitalist sistemin reddedilmesiydi.
- Paris duvarlarına yazılmış ünlü duvar yazısı ile (“yapılar sokağa çıkamaz”), kimsenin 68’in büyük öğrenci ve işçi gösterilerini Yapısalcılık terimleriyle açıklayamayacağı ifade ediliyordu. Žižek, bu yüzden bazı tarihçiler 1968’i Yapısalcılığı Postyapısalcılıktan ayıran tarih olarak belirtirler, diyor.
- Žižek’e göre, 68’in olayları paradigma değişikliği yaratmış, 68’in öğretisi Elveda Bay Sosyalizm iken, gerçek devrim Postmodern dijital kapitalizm devrimi olmuştur.
- Kapitalizmin birinci, girişimci ruhu 1930’ların Büyük Depresyon’una dek sürdü; ikinci ruhu girişimciyi değil, büyük şirketlerin maaşlı müdürünü ideal olarak kabul etti. 1970’lerden günümüze ise, yeni kapitalizm ruhu 1968’in eşitlikçi ve anti-hiyerarşik retoriğini benimsedi. Kapitalizmin yeni ruhu işyerinde çalışanların inisiyatif ve otonomisine dayanan bir örgüt biçimi geliştirdi. İşi ekipler ya da projeler biçiminde örgütleyen, müşteri tatminini hedefleyen.. Bu şekilde, kapitalizm dönüşmüş ve eşitlikçi bir proje olarak yasallaştırılmıştır. Hatta solun öz-yönetim söylemini de kapitalist bir slogan haline getirdi. İşte bu yeni ruh, diyor Žižek, kültür kapitalizmidir; günümüzün kapitalizmi merkezsizdir. Hardt ve Negri’nin iddiası bu yeni ruhun komünist olduğudur.
- Mayıs 1968 ayaklanması politik açıdan kaybetti; kapitalizm muzaffer oldu. Ama toplumsal açıdan kazandı; toplumsal ahlak kurallarını yeniledi, cinsel özgürleşme, yeni bireysel özgürlükler, kadınlar için daha güçlü toplumsal konumlar kazandırdı. Ama, yeni post-ataerkil otorite ve baskı biçimleri de getirdi.
- Postmodern kapitalizmin ideologlarına göre, hiyerarşik devlet denetimi mantığında kalan ve bu yüzden yeni bilgi devriminin toplumsal etkileriyle başa çıkamayan şey, Marksist kuram ve uygulamasının kendisidir.
- Postmodern direniş politikası estetik fenomenlerle doludur: vücut delme (piercing), karşı cinsin kılığına girme gibi.
- Žižek 1968 olaylarını anti kapitalist bir parlamenter demokrasi eleştirisi, 1989 ayaklanmasını ise parlamenter demokrasi talep eden, politik açıdan birbirine karşı iki hareket olarak tanımlar.
- 1968 ayaklanmasının yönetici ideoloji tarafından hızla sahiplenildiğini, söyler.
- 1990’lardan itibaren, en ünlü Lacancı kuramcı olmuştur. Lacan’ın kuramlarını örneklemek için sık sık sinemayı kullanmıştır.
Büyük Depresyon, Çağdaş Sanat, Çağdaş Sanata Varış, Elveda Bay Sosyalizm, estetik fenomenler, Hardt ve Negri, Hindistan, İspanya, Kanada, kültür kapitalizmi, liberal kapitalist sistem, Mayıs 1968, merkezsiz, Neo Nazi fenomeni, Nihilizm, paradigma değişikliği, piercing, Portekiz, post-ataerkil otorite, post-ideolojik, Postmodern dijital kapitalizm, Postmodern Politika, sanat, Slavoj Zizek, Spinoza, Susan Sontag, teoloji, The Doors
Leave A Reply