Delilikten Kurtar Bizi (1969), iki öyküden oluşan bir kitap. Onu da Sessiz Çığlık gibi sahaftan bulabildik. Kitapla aynı adı taşıyan ilk öyküde, ciddi bir anormallikle doğan bebekten kurtulma düşüncesi, zaman içinde zihinsel özürlü ve gözleri de iyi görmeyen oğluna köle gibi bağlanma, onunla aynı acıları paylaşma/bedensel acı bağlantısı kurma ve aralarında benzersiz bir iletişim kurulmasına dönüşüyor. Daha sonra ise her türlü karşılıklı bağımlılık sona eriyor ve baba hem oğlunun varlığının hem de ölümü şaibeli babasının hatırasının sırtına yüklediği kölelikten kurtuluyor (7, sayfa 17, 22, 41, 49 ve 59).

Kenzaburo Oe’nin Delilikten Kurtar Bizi adlı kitabındaki ikinci öykü Bulutlar Canavarı Agu’da ise, kafatasının arkasında çok büyük bir şişlikle doğan, bitkisel hayata mahkum sanılan bebeği öldürten babanın otopsi sonucunda, o şişliğin önemsiz bir ur olduğunu öğrenmesiyle kendisi de yaşamak istemeyip hayaletler dünyasına sığınması anlatılmaktadır. “Gökyüzü, dünyanın bir başka yüzüdür.”
“Dalların birbirine karıştığı yerde
Dolup taşar donuk gökyüzü
Ölmüş çocukların hayaletleriyle…” Chuya Nakahara, Utanma (7, sayfa 108).
Dante’nin İlahi Komedya’sına Canlandırma, William Blake (1757 – 1827), 1795.
“İstediğini yap, bu dünya bir romandır ve çelişkilerden meydana gelir.”
Fotoğraf: onedio.com
Yukio Mişima altmışlı yıllarda, ‘Günümüz Japon edebiyatının doruğunda Kenzaburo Oe var,’ diye yazmıştı. Henry Miller ise, Oe’yi yapıtlarındaki sayısız umut ve umutsuzluk çeşitlemelerinden ötürü Dostoyevski’nin mirasçısı saymıştır. 1989 yılında yazarın yapıtlarının tümüne, Avrupa Topluluğu’nun Europalia Ödülü verilmişti. 1994 yılında yazara verilen Nobel Edebiyat Ödülü ile bir Japon ikinci kez bu ödülü almış oldu (3). (İlki 1968 yılında Yasunari Kawabata’ya, üçüncüsü ise 2017 yılında Kazuo Ishiguro’ya verildi.) Ödülü almak için ailece Stockholm’e gittiklerinde İsveç basını “Kenzaburo ve dahi oğlu aramızda,” diye yazıyor. Hikari hala sonsuz sessizliğini koruyor ama hem zeka özürlü hem de dahi (1).
Oe yoğun kıvamlı ama akışkan dili ile neredeyse ne anlattığını unutturuyor; metnin ne anlattığı yer yer gölgede kalıyor; M. Sadık Aslankara buna ‘dilin büyüsü’ diyor (8).
Leave A Reply