
Seramik sanatçısı Candeğer Furtun, Bacaklar (1994) adlı serisinde, eril beden duruşunu ve tavrı bir iktidar sembolüne dönüştürür, evrenselleştirir ama erksizleştirir de: Seramiğin kırılganlığı ve bu gövdesiz bacakların arkasına geçildiğinde görülen içlerinin boşluğuyla.
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Arter, 2021.
Avusturyalı yazar Margit Schreiner’ın (1953-) Ayrılık Üçlemesi’nin ilk kitabı Çıplak Babalar’ı daha önce sizinle paylaşmıştım. Şu anda Üçleme’nin son kitabı olan Sevmek Dedikleri’ni bitirmek üzereyim. İlk ve üçüncü kitap için “anlatı”, ikinci kitap olan Ev, Kadınlar, Seks için ise “roman” tanımı yapılmış.
Yazar ayrılıkları sırasıyla babadan, kocadan, anneden ayrılmak üzerine yazmış. Üçüncü kitap, ilkinin devamı gibi. Yazar, anne-babanın ortak hayatlarından, evinden, mobilyalarından ve aynı kasabadan bahsederken bize biyografiyi düşündürüyor.
Yazarın kitapları kısa zamanda 4-5 baskı yapmış. Demek ki anlatımının gücü beğenilmiş.
Romanın anlatıcısı erkek. Bu bir monolog. Hezeyanın romanı da denebilir.
Kapakta “dördüncü duvar ihlali” yapmakta olan kızıl tüylü tilki, hezeyanda sıkça rol alıyor. Batı’da, Ortaçağ hayvan hikayeleri, tilkinin kızıl postlu, şeytanı temsil eden bir hayvan olduğunu söyler. Tilki, çelişkili karakter özellikleri ve kusurların bir bütünüdür; kendisinden daha zayıf birinin onu yenmesi halinde, bir sürü kurnazlıkla onu kandırıp alay eder. Dolayısıyla tilki, tam aradığımız hayvan.
Norveçli yazar Henrik Ibsen, yaşam yalanları’ndan bahseder. Terapistler ise yalanların bir insan hakkında gerçeklerden çok daha fazlasını açığa vurduğunu söyler. Bu, rol kesenlerin uydurmaları için de geçerlidir. Bu yalanlar, onların en derin özlemlerine ve yetersizlik duygularına ışık tutar.
Kültürel kodlar, iktidar tanımları ve sınırları, güç dengeleri, toplumsal cinsiyet dayatmaları elbette Batı’da da var. Bu hususlar, hayal edilmiş olanla gerçek arasına sıkışıp kalmaya yol açabiliyor.
Franz, karısına ne kadar destek olduğunu, işini kaybetmeden önce onu “20 yıl beslediğini”; onun hayal ettiği evi, onun için elleriyle inşa ettiğini; oysa karısının oğlunu da alarak ve bir sevgilinin de yardımıyla (çünkü bir erkekten yardım almadan bunu asla yapamaz) onu terk ettiğini öne sürüyor. Eşini elbette küçümsediğini, çünkü bunun aşkın bir gereği olduğunu; ilk tokadı eşinin attığını, kendisinin buna elbette karşılık verdiğini, ama onu dövmediğini, düşerek başını duvara çarpmasının kendi hatası olduğunu, beyin sarsıntısı da geçirmediğini anlatıp duruyor.
Franz, işten çıkartılmış olmasının suçunu “karıların entrikası” olan kota düzenlemesine, performansa göre değil, cinsiyete göre verilen karar bağlıyor; tüm işten çıkarılanlar gibi alkolik olmakla suçlandığından yakınıyor. (“Tipik alkolik, her şeye çabucak sinirleniyor.”). Başarı değerlendirmesi de şöyle: “Hiç de fena değildi. Bir kadına göre yani.”
Franz, kocalarından talepleri hiç bitmeyen, müteşekkir de olmayan; kafaları çalışmayan; sevgisiz, sığ ve yüzeysel olan; yaradılıştan bozuk; kocalarının ölümünden karlı çıkan, boş vakti çok olduğundan boşanma davası açabilen, böylece ya dul maaşıyla ya da nafakayla mükemmel bir hayat sürdüğünü düşündüğü tüm kadınlara; sorumluluk almayan, yalnızca ağlayıp sızlayan, çocuklarını yalnız bırakan, babanın ölmesini isteyen ve buna yol açan; Franz’a hiç el kaldırmayan, çünkü karşılık vereceğini bilen annesine; iyi ev kadını olmayan, beceriksiz, onu ve etrafındaki herkesi hep aldatan, histerik karısına olan nefretini açıkça ifade ediyor. Karısına kızarken “siz” diyerek tüm kadınlara karşı olan hislerini ortaya döküyor. Zaten psikoloji, mizojininin kökenlerini ana-oğul ilişkisinde aramıyor mu?
Ama roman için sadece mizojen denemez. Freudyen düşünceye göre, insan davranışını doğumdan itibaren şekillendiren iki güdü, cinsellik ve şiddettir ve kontrol altına alınmadığı takdirde ölümcül sonuçlar doğurabilir. Freud, toplumun kendi idealleri uyarınca insana dayattığı engellemelerin çekilmez hale gelmesinin kişiyi nevrotikleştirdiğini söylemiştir. İşsiz kalan erkekler gerçekten alkolik oluyorsa, bunda “erkek olma mücadelesini kaybetmiş olmasının” hiç payı yok mudur? Sistem tüm dünyada evet erkek egemendir ama Foucault, iktidarın ona sahip(miş) görüneni de ezdiğine dikkat çeker.
Hem kadın hem de erkek üzerindeki toplumsal baskının neticelerini okurken, Franz’ın hezeyanını sayfalar süren uzun paragraflardan hissedebiliyoruz.
Vardığı netice ise kendisinin hiçbir suçu olmadığı.
Yararlanılan Kaynaklar
Çıplak Babalar, Margit Schreiner, YKY, 2024.
Ev, Kadınlar, Seks., Margit Schreiner, YKY, 2024.
Sevmek Dedikleri, Margit Schreiner, YKY, 2024.
Larousse Semboller Sözlüğü, Nanon Gardin, Robert Olorenshaw, Bilge Kültür Sanat, 2019. Sayfa 610, 611.
Mizojini, Jack Holland, İmge Kitabevi, 2016. Sayfa 168.
e-skop.com/skopbulten/foucaultdan-ders-cikarmak-yeni-bir-politik-hayal/Haziran 2015. Erişim 05.09.2020.
Leave A Reply