
Bu kitabı okuyuncaya kadar binaların bir ruh halinin dışavurumu olabileceğini ve ciddi, hüzünlü, neşeli ya da sevimli diye tasnif edilebileceğini düşünmemiştim.
İşte iyi hoca böyle bir şey. Pandemi döneminin en verimli işlerinden biri olan ZOOM üzerinden Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı tarafından düzenlenen Prof. Dr. Uşun Tükel tarafından verilen seminerlerden birinde Uşun Hoca tavsiye etmişti bu kitabı. Hocanın tavsiyeleri arasında Alois Riegl’in Modern Anıt Kültü de vardı ve o da çok yararlandığım bir başka kaynak olmuştu. Ama ben size diğer kitaptan bahsedeceğim: Mimarlık Psikolojisine Öndeyişler, Heinrich Wölfflin, Janus Yayıncılık, 2019.
Yazar, 1864-1945 yılları arasında yaşamış ve söz konusu kitabı 1886 yılında yazmış ama temel bilgiler veriyor. Wölfflin, hocası Jacob Burckhardt (1818-1897) gibi ilk kültür tarihçilerindendir.
Belki siz de benim gibi bundan sonra binalara farklı şekilde bakarsınız, kim bilir?
Fotoğraf: Füsun Kavrakoğlu, Palazzo Grimani di Santa Maria Formoza, Venedik, 2017.
- Dalgalı çizgi ve zikzaklı çizgi duygularımız açısından birbirinden çok farklıdır. Göz, dalgalı çizgiyi diğerinden daha kolay takip eder. Dalgalı çizgi keyif verirken, diğeri rahatsızlık yaratır. Gözümüze uygun olanın biçimini güzel buluruz. Bir sütun başlığının görevi, gözü nazikçe düşeylikten yataylığa yönlendirmektir.
- Sağlam sütunlar güçlü sinirsel uyarımlara neden olur; nefes alış-verişimiz ortamın darlığına ya da ferahlığına göre değişir; dengenin bozulması olarak kabul edilen asimetri çoğu kez bedensel bir acı biçiminde deneyimlenir, yani mimari izlenim sadece bir göz meselesi olmaktan uzaktır: optik devre, doğrudan motor sinirleri uyarır, bu da belirli kasların kasılmasına yol açar. Dışavurum, daha çok zihinde yaşanan olayın bedende kendini göstermesidir. Dışavurum, bedensel organizmanın bütününü kapsar.
- Sütunlu ferah bir mekan neşe veren gücüyle bizi rahatlatır.
- Zikzaklı çizginin yükselişi ateş kırmızısını, dalgalı çizgi uçuk maviyi çağrıştırır. Donuk bir mavi uzun dalgaları, daha yoğun bir mavi daha hareketli dalgaları akla getirir. Almancada mat/donuk sıfatı yorgunluğu belirtmek için de kullanılır.
- Ahşap gravürün sıcak çizgilerinden, metal gravürün soğuk çizgilerinden bahsettiğimizde bu karşıtlık, dokunma duyusunun sert-yumuşak karşıtlığıyla örtüşür.
- Kısa ve sık dalgalı bir çizgiyi tiz perdeden bir tremolo olarak değerlendirirken, geniş ve alçak seviyeli dalgaları pes ve kof bir uğultu olarak düşünürüz; sivri bir çizgi kulak tırmalayan bir ıslık gibiyken düz çizgi sakindir. Mimarlıkta Antikçağın sakin yalınlığından, Gotik üslubun gürültüsünden bahsedebiliriz.
- Kare biçimine kaba, ağır, kendi halinden memnun, gösterişsiz, saf, aptal gibi sıfatlar atfedilir. Küp ise mutlak bir hareketsizliği yansıtır. Dikdörtgen ise, hem kırılgan bir zayıflıktan hem de kareyle ilişkili o ağır biçimlerden uzaktır.
- Wölfflin, Altın Oran’ı insana uygun düşen ölçü olarak tanımlıyor.
- Yazar, ince uzun, sinirli ve hareketli kişilerin daha zarif oranları yeğlediğini, güçlü ve tıknaz kişilerin tercihinin ise tam ters yönde olduğunu gözlemlediğini belirtmiş. Oranlar ile nefes alıp verme ritimleri arasında da bir bağlantı olduğunu; dar oranların hızla yukarıya doğru itilme izlenimiyle derin nefes almaya olanak vermediğini, Gotik oranların insanı bu yüzden daralttığını yazar. Kısa dalgalara canlı, hızlı hızlı nefes almak; uzun dalgalara ise yavaş yavaş nefes almanın uygun düştüğünü söyler. Dor üslubu için sakin, sessiz ve yavaş yakıştırması yaparken İyon üslubu için daha hızlı, hareketli, ince ve hafif sıfatlarını uygun bulur. Antik kültürün, sona yaklaştıkça daha fevri ve hareketli olduğunu yazar.
- Arapların süslemelerindeki çizgileri, nefes tıkayan bir acelecilik içinde bulur. Gotik sanat da Arap sanatı da hiçbir yerde sakin yüzey bırakmaz. Sanat tarihi profesörü Wilhelm Lübke (1826-1893), Gotik üslup için spitüalizmin dışavurumudur, der. Alman mimar ve mimarlık kuramcısı Gottfried Semper (1803-1879) ise Gotik üslubu değerli taşlarla süslü skolastik olarak tarif eder.
- Wölfflin, anıtsal binalardan simetri, yani ağırbaşlı ve ölçülü bir tavra sahip olmasını beklerken, hafif bir düzensizliğin kır evlerinin neşesini arttırabileceğini düşünür.
- Yuvarlak kemer sevinç doluyken ve huzur verirken sivri kemer yukarı varma çabasını yansıtır, der.
- Bir çağın hangi tavırları ya da hareketleri beklediği ilk başta kıyafette kendini gösterir, mimarlık da kendi çağının kıyafetlerine denk düşer der Heinrich Wölfflin ve şöyle örnekler verir: Gotikte burun daha ince bir biçime bürünür, alında dikey ve sert çizgiler ortaya çıkar, bütün beden katılaşır. Gotik çağda ayakkabılar uzun, sivri burunludur. Kalkan duvarların sivri şapkalarla ilişkisi vardır.
- Ama ünlü akademisyen, insandaki biçim duygusunun evrim geçirdiğini de teslim eder.
Leave A Reply